✿ Kitap Eleştirisi : Boş Koltuk: J.K. Rowling ✿
5.9.15
Herkese merhaba !
Haftanın en güzel gününden Cumartesi gününden selamlar... Nasılsınız, umarım keyifler hep yerindedir... Bu güzel güneşli ve erken başlayan günde sizlerle okuduğum son kitabın eleştirilerini paylaşmak üzere blogumdayım... Aslında bugün sizlerle dört güzel film yorumu paylaşacaktım fakat kitabı ummadığım bir hızda bitirince yeni kitaba geçip bu yazıyı öne almak istedim. Film yorumu için bir sonraki yazıya kadar lütfen takipte kalmayı unutmayın, beni takip edebileceğiniz tüm sosyal medya hesaplarımı yazımın sonunda bulabilirsiniz ^^
Kitabımız Doğan Kitap'tan çıkma ve yaklaşık olarak 591 sayfa... Bu arada kitabın orijinal ismi The Casual Vacancy... Tam çeviri yapılmasa da kitabın içeriğine uyan bir isim olmuş ^^
Kitabı alış hikayemiyse burada es geçmem mümkün değil gibi gözüküyor çünkü mutlaka ama mutlaka sizlerle paylaşmak istiyorum. Rowling bildiğiniz ya da yeni öğreneceğiniz üzere Harry Potter serisinin yaratıcı yazarı olarak daha çocukluğumdan benim kalbimde çok farklı bir yere sahipti, ki ben Potter ile ilk olarak evimizin üst caddesindeki CD kiralama ofisinden kardeşimin getirdiği bir film olarak tanışmıştım, Ancak daha ilk filmiyle kalbimi inanılmaz fetheden bu seriye karşılıksız kalmam mümkün değildi. O zamanlar harçlıklarımı biriktirip Sönmez Kitabevi'nden Harry Potter kitapları alıyordum, olmayan harçlıklarımla daha doğrusu. Her bir Cd'sini ya da kitabını arşivime katmam binbir zorlukla olmuştu. Annemin karşı çıkmaları ve kötü yorumlarına rağmen kendi arşivimde bu filmlerin ve kitapların mutlaka bulunmasını istiyordum çünkü. Harry Potter serisiyle ilgili olarak yazacağım muhtemelen blogumun en uzun ve en detaylı yazısı olacak yazımda -ileriki bir zamanda kitapları tekrar okuyup yorumlamak istiyorum- bu konulara daha detaylı değineceğim elbette. Şimdilik Rowling'le benim tanışma hikayem olsun burada ^^
Sonrasında Rowling'in yazdığı belki bir sürü kitap olsa da son zamanlarda en çok dikkatimi çeken ve ulaşabildiğim kitabı Boş Koltuk oldu. Kitap kalın bir kitap olduğundan normal fiyatı benim için çok fazlaydı, şuan bile hala kitabın arkasında görebiliyorum, yaklaşık 32 lira gibi bir fiyatı var ve bence evli bir memurun bütçesine epey zararlı bir fiyat bu. Böyle yüksek meblağlar verip de bir kitap satın almaktansa her zaman söylediğim gibi ben kütüphaneden alıp okuyup iade etmeyi daha çok seviyorum. Ama her kitap kütüphanede bulunmuyor ve Instagram'dan acayip bir şekilde son çıkan kitapları takip ediyorum, okuma listem günden güne artıyor. Bu sebeple uygun fiyatlı bulduğum ve okumak istediğim kitapları hiç kaçırmadan satın alıyorum. Bu kitap da onlardan biriydi. Normal fiyatını dehşet yüksek bulduğumdan uygun fiyatlı olmasını ya da indirime girmesini bekliyordum, beklediğim fırsat Kütahya Sevgi Yolu'nda öylesine yürürken karşıma aniden çıkıverdi ^^ Bir pasajdaki küçük pejmürde kitabevinde kitabevinin kapıya çıkardığı stantta görüverdim bu kitabı ve altı lira gibi inanılmaz bir fiyata üstelik de orijinalini satın aldım. Benim için -ki pazarlık asla yapabildiğim bir şey olmadı bugüne kadar- inanılmaz bir indirimdi. Çok ama çok mutlu oldum elimde olmadan ^^
Evet kitabı alış hikayem biraz uzunca olsa da böyleydi. Umarım okurken sıkılmadınız. Kitabın ön ve arka kapağına geçecek olursak, bana göre Rowling bu kitapta kullanabileceği her şeyi kullanarak insanların dikkatini çekmeyi amaçladı. Özellikle sarı ve kırmızı aşık olduğum renkler olduğundan ve aşık olduğum takımın renkleri olduğundan renk düzenini inanılmaz başarılı buldum, ki bunların kitapla ya da içeriğiyle hiçbir alakasının bulunmadığını eklemeliyim. Sanırım özellikle seçilen renklerdi. Beyaz ve siyahın yazım ve çizimde etkili olması da kitap kapağını benim için ayrı bir güzel kıldı. Kapak ya da kapaklar gerçekten önemli, sırf kapağı güzel diye aldığım kitap sayısı da az değildir hani ^^ Rowling'in isminden birazcık daha büyük bir puntoyla kitabın adını yazdırması ekstra hoşuma gitti. Bu, isminin de etki etmesini istediğini ancak kitabın adının ve kendinin daha fazla öne çıkmasını istediğini anlattı bana. Arka kapaksa inanılmaz sade ve her şeyi özetler ama bir o kadar da merak ettirir nitelikte. Arkadaki çizime ise bayılmamak mümkün değil, kaba taslak küçük kasabamız çiziktirilmiş.
Kitabın arka kapakta aktarılmayan konusunu ise kendi cümlelerimle şöyle toparlıyorum ben: Yarvil'e bağlı küçük bir kasaba olan Pagford'da kendi halinde insanlar ve bu insanların çocukları yaşamaktadır. Altmış yıl kadar önce Yarvil ve Pagford'un sınırından Yarvil topraklar alarak oralara bazı siteler kurmuştur ve bu sitelerden en sorunlusu ve Pagford'un başına bırakılanı ise Fields'tır. Fields'da uyuşturucu bağımlıları, fahişeler ve parası olmayan Yarvilliler ile yabancılar yaşamaktadır ve Pagford'un asil sakinleri bu küçük kasabayı bu sitenin lekelediğini ve sürekli gereksiz harcamalarla geriye götürdüğünü düşünmektedir. Pagford Belediye Meclisi'nin toplamda 16 üyesi vardır ve bunlardan biri de Fields çıkışlı ama kendini geliştirmiş biri olan Barry Fairbrother'dır. Barry'nin karşısında ise yıllardır Pagford'un en kodamanlarından olmuş yerli esnaf Howard Mollison ve ailesi yer almaktadır. Mecliste bu ikili sürekli Fields ile ilgili olarak birbirlerine girmektedirler, Barry Fields'ın ve yakınlarındaki Uyuşturucu Bağımlılığı ile Mücadele eden kliniğin kapatılmasını engellemek istemekte, Mollison ve Pagford yerlileri ise kapatılmalarını ya da Yarvil'e iade edilmelerini istemektedirler. Bu kavga meclisteki yandaşlarının da katılmasıyla tüm kasabaya yayılmıştır. Barry Fairbrother'ı Lisenin müdür yardımcısı Colin Wall ile Pagford'un pratisyen hekimi Parminder Jawanda desteklemektedir, Howard Mollison'ı ise tüm Pagford desteklemektedir. Bu birbirine düşmanlık derecesinde kin güden insanların çocukları da aynı lisede okumaktadırlar. Parminder'in kızı Sukhwinder, Fields'ın en problemli ailelerinden olan Terri Weedon'ın kızı Krystal, Colin ve Tessa Wall'ın evlatlık oğulları Stuart, Simon Price ile Ruth Price'in oğulları Andrew Price, kasabaya erkek arkadaşı Gavin için gelen sosyal hizmet görevlisi Kay Bawden'ın kızı Gaia Bawden, Dane Tully ve diğerleri. Bir gün golf kulübünün bahçesinde akşam yemeği yemek için ilerlerken Barry Fairbrother beynindeki atardamarlardan birinin patlaması sonucu ölür ve Belediye Meclisi'nde bir koltuk boşalır. Dengeler artık değişmiştir, peki bu koltuğa kim oturacaktır, kimler aday olacaktır? Kasabalı bu soruların yanıtlarını ararken aslında çocuklar da kendi dünyalarında pek çok sorunun yanıtını bulmaya çalışmaktadırlar.
Çok uzun oldu biliyorum ama elimden geldiğince geniş anlatmaya çalıştım. Söz konusu koca bir kasaba olunca konu da böyle uzayabiliyor. Bu kitap hakkında aslında şimdiye kadar pek iyi yorumlar okumuş olmasam da yine de almak ve bir de ben kendim yorumlamak istedim. Peki beğendim mi? Ya da neleri eleştiriyorum?
*
Bir kere bu şekilde kasaba hayatını anlatan ve küçük kasabalarda geçen büyük hikayelere gerçekten bayılıyorum bunu söylemeliyim. Böyle bir kasabayı anlatan başka bir kitap daha okumuş ve blogumda yorumlamıştım, Harry Q. Davasının Ardındaki Gerçek, onun da eleştirisine şuradan ulaşabilirsiniz. Ancak o polisiye bir roman olduğundan bu kitabı o kitapla kıyaslamayacağım. Genelde kocaman olmasa da küçük kasabalarda da büyük olaylar geçer ve bu olayların anlatıldığı böyle kitaplar da genelde kalın olurlar, bu da kalın bir kitaptı. Okuması kolay olmayan kitaplardandı.
Kitabın ilk yüz sayfası gerçekten çok zor okundu, çünkü Rowling tüm karakterleri aynı anda işin içine sokmaya çalışmıştı. Bir bölümde bambaşka bir yerdeyken bir bölümde bambaşka ve hiç tanımadığınız insanlarla bir aradaydınız. Bu açıdan karakterler, onların çocukları vs. yerli yerine oturana dek bir yüz sayfa geçmiş oldu. Ben akıcılığı yüz sayfadan sonra karakterleri anladıktan sonra yakalayabildim.
*
Kitapta konusunda da görebileceğiniz gibi çok fazla karakter var. Bu karakterler, konuyu biraz anlamayı zorlaştırıp dağıtıyordu ancak konu zaten bir yetişkinler arasında bir de genç liseliler arasında geçtiğinden kolay anlamayı beklemeyin derim ben. Sonuna doğru yetişkinler ve çocuklar kendilerini bir anda aynı olayların içerisinde buluyorlar. Bu açıdan karakterleri tanımak, kimin kimin çocuğu olduğunu anlamak, karakterleri yerli yerine oturtmak epey zordu. Bu açıdan ben yukarıda bahsettiğim Joel Dicker'i karakterleri bombardıman şeklinde okurun üzerine atmak yerine daha derli toplu ve yavaş yavaş aktardığı için tebrik etmek istiyorum. Rowling ise Barry'nin ölümüne verdikleri tepkiler dolayısıyla herkesin nabzını aynı anda ölçmüştü. Bu da benim karakterleri acayip karıştırmama yol açtı, öyle ki geriye dönüp o kimdi ya dediğim çok oldu.
Bir de bu karakter karışıklığına yabancılarda var olan yabancı ve uzak kişilerin soy isimle hitap etmeleri, yakın akraba ve arkadaşların ise ismiyle ya da isminin kısaltılmışıyla hitap etmesi olayı çok zorlayıcı. Hele ki böyle karakterlerin bol olduğu kitaplarda. Sizin için karakterleri saymaya çalışacağım şimdi: Howard Mollison, Shirley Mollison, Maureen, Samantha Mollison, Miles Mollison, Leslie ve Libby Mollison, Patricia Mollison, Mel, Simon ve Ruth Price, Andrew Price, Colin Wall, Tessa Wall, Stuart Wall, Key Bawden, Gaia Bawden, Parminder ve Vikram Jawanda, Sukhwinder Jawanda, Terri Weedon, Krystal Weedon, Robbie Weedon, Obbo, Dane Tully, Barry Fairbrother, Marry Fairbrother, Aubrey Fawley, Gavin, Julia Fawley, Aubley Fawley JR, Mattie, Alison Jenkins, Cath Nine. Şimdilik aklıma gelenler bunlar ama ismini hatırlayamadığım bazı gençler de var :( Bu karakterlerin kısa isimleri, uzun isimleri, takılan lakaplar vs. derken kitaba iyi konsantre olmak gerekiyor gerçekten de. Yoksa o kim bu kim diye durmadan arkaya bakmanız yorucu olabiliyor.
*
Her zamanki Rowling tarzını bekleyenler yanıldı bence biraz. Gerçi kitap yine çocuklarla ilgili fakat bu kez çocukluktan yetişkinliğe geçen gençlerle ilgili. Daha çok onların cinselliğe bakış açıları, cinsel fantezileri, ergenliğe çocukların yaklaşımları ve tepkileri vs. net bir biçimde birkaç çocuğun gözünden görülebiliyor. Ancak kitabın çocuk kitabı olmadığını kesinlikle vurgulamalıyım, ya genç yetişkinlere ya da yetişkinlere hitap ediyor bence.
Kitabın dili biraz zordu, ilk yüz sayfada buna da alışıyorsunuz. Gereksiz uzunluktaki cümleler, daha önce hiç duymadığım kadar değişik benzetmeler kitabın akıcılığına derin darbeler vurmuş durumda. Bunu bir açıdan çeviriye ya da çevirmene de bırakabiliriz ama Rowling böyle yazmışsa o da böyle çevirmiştir muhakkak. Ha bir de elbette İngilizce yazılan bir kitabın Türkçe'ye çevrildiğinde aynı tadı vermesini beklememek gerek diye düşünüyorum ^^
*
Kitapta gereğinden çok fazla cinsellik ve erotizm vardı, özellikle gençlerin tarzı olan şeyler. Özellikle ergenlik dönemine vurgu yapmaya çalışsa da bence ipin ucu bayağı bir kaçmıştı, belki karakterin özelliği böyledir, karakterin kişiliğinde vardır desem de sonu gelmedi bir türlü. Sanki Samantha Mollison ile Krysal'ın ahlaksızlığını ifşa etmek için yazılmış gibiydi kitap. Sonuna kadar cinselliklerini ve düşüncelerini iyice hem görsel hem de düşünsel olarak hafızamıza kazıdın Rowling!
*
Kitapta genel olarak insan karakter tasvirleri ve fiziksel tasvirler ile mekan tasvirleri başarılıydı bence. Zaten mekan olarak her ailenin evini baz almıştı Rowling, her ev birbirine benzeyeceğinden çok ev tasvirine girişmemişti, daha çok Göz Deliği, Mollison'ların dükkanı, Krysal Weedon'ın bakımsız evi gibi dikkat çekici mekanlar tasvir edilmişti.
İlk yüz sayfada ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyorum ama virgülün doğru yerlerde kullanılmaması nedeniyle bazı anlam karışıklıkları oluşmuştu. Yine cümlelerin uzunluğu da kitabı bıraktıracak kadar dikkat çekici gıcıklıktaydı.
*
Kitapta İngilizce'nin kendine özgü yapılan dil oyunlarını malesef Türkçe'de yeterince anlayamadım. örneğin Göz benzetmesi gibi. İngilizce'de daha etkili olmuştur bu benzetme.
*
Kitapta genel olarak baktığınızda Belediye Meclis üyeliği için boşalan ve ölen birinin yerini kapma mücadelesi birbirine zıt iki taraf arasında kapılmaya çalışılıyor. Bu açıdan siyaset ve politika kokan kitapta çok ilgi çekici bir şeye rastlamadım ben. Koltuk savaşı gibi bir şey olmuş. Ancak kitapta ergenlerin ruh halleri, ailelerin çocuklarıyla olan yanlış iletişimleri, yanlış aile tutumları, çocukların ailelerine ve anne babalarına karşı olan tutumları, ergenliğin getirdiği bazı özellikler gerçekten çok iyi yansıtılmıştı. Özellikle bu yansıtma olayının dört beş çocuk üzerinden yapılması ayrı bir güzel olmuş, bazı olayları tek çocuk üzerinden vermek biraz fazla olabilirdi, başka çocukların başlarına gelen olaylara verdikleri tepkiler vs. gayet güzel düşünülmüştü. Bu açıdan diyebiliriz ki Koltuk kavgası sadece dikkat çekmek ya da yetişkinleri kitapta sadece ergenliğe dair bilgi verilmediğine ikna etmek amacıyla yazılmış gibi olmuş biraz. Gerçek verilmek istenen mesajın üstünü örten ve onu biraz daha ilgi çekici hale getirmeye çalışan bir ambalaj gibi olmuş da diyebiliriz.
Kitapta çocukların daha doğrusu çocukluktan ergenliğe ve oradan da yetişkinliğe geçen çocukların iç dünyalarının yansımaları, duygu ve düşünceleri çok ayrıntılı ve detaylı verilmişti, her anne baba okumalı bence, her ne kadar kitabı sıkıcı ve anlaşılması zor bulsalar da. Aynı şekilde gençler ve ergenler de bu kitabı okumalı ve kendilerini, iç dünyalarını çözümlemeye, aileleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalışmaya başlamalı.
*
Kitap gerçekten kalın ama ilk yüz sayfadan sonra gerçekten kopuyorsunuz ve hikaye sizi karakterlerin de yerli yerine oturmasından mütevellit içine çekiveriyor. Ben iki haftada zor bitiririm dediğim kitabı üç günde bitiriverdim !
Kitabın sonunu hiç beğenmesem de benim içime işleyen bir son oldu. Krystal'ı ve Robbie'yi asla unutmayacağım herhalde çünkü benim de benden dört yaş küçük bir erkek kardeşim var ve kendimi onlara çok yakın hissettim. Böyle korkunç bir hayatı da sonu da kimse haketmiyor, işte burada anne babanın kimler olduğu ve sana ne kadar değer verdiği çok önemli bir hale geliyor. Terri Weedon bu kadar sorumsuz ve başına bir sürü kötü şey gelmiş, öz babası tarafından tacize ve tecavüze uğramış bir kadın olmasaydı, Cath Nine yaşamış olsaydı belki de her şey çok başka olacaktı, ya da Krystal'ın babası onları terk etmiş olmasaydı. Korkunç bir durum, bir de herkes gerçeği bilmediği için onlara acıyarak, tiksinerek attıkları bakışlar... İç yüzü ne farklı değil mi, hiç de insanların yakıştırdığı gibi değil... Terri'nn başına gelenler, onu uyuşturucuya başlatanlar... İşte böyle toplumsal sorunlara da bir anlamda eğilmiş Rowling... Böyle kitaplar prim yapmaz aslında ama kitabın popülerliği Rowling'in Harry Potter'dan ona kalan sonsuz şöhret mirasından bence.
Bu kitapta Harry Potter fantastikliğinden çıkan ve İngiltere gerçeklerini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seren bir Rowling var... Tabi kendilerine yine masallar anlatılmasını bekleyenler bu kitaptan umduklarını asla bulamayacaklar ancak ben kitabı yine de çok sevdim ve içime işledi... Gerçekçi yazarlar, toplumun düştüğü bunalımı, toplumdaki gelir dengesizliğini, kaybolan ve yitip giden insanları yazan yazarlar pek sevilmezler aslında, bence kitabın aldığı eleştiriler bir anlamda da bundan dolayı... Hak ettiğini hiç düşünmüyorum bu eleştirileri, burada bir dram yatıyor dostum. Tabi bazı İngilizler bu eşitsizliği ya da kendi milletleriyle ilgili olarak gelen bu eleştiri niteliğindeki kitabı sevmemiş ve bu durumu yok sayıyor olabilirler ama böyle gerçekler de var malesef. Hem de gözümüzün önündeler, işte buradayım diyorlar ama herkes görmezden geliyor malesef. Robbie boğulmadan onu gören Gavin gibi, Samantha gibi mesela. Ama sonuçları acı olabiliyor, ve genelde de acı oluyor zaten...
Kısacası, bu kitabı gerçeklerden kaçmayanlara, gerçekleri tüm çıplaklığıyla görmek isteyenlere, Rowling'in bence başarılı bir realist olarak yazdığı bu eseri okumak isteyenlere, tüm kötü yorumlara rağmen kitabı okumakta ve kendince bir yorum yapmakta ısrarcı olanlara-ben gibi-, fantastik dünyalardan başka dünyalar olduğunu da görmek, okumak isteyenlere, küçük bir kasaba hakkında gerçekten de kocaman bir hikaye okumak isteyenlere, insanların ikiyüzlülüğü ve koltuk hırsını görmek isteyenlere, acının dramın milleti olmadığını hissetmek isteyenlere, kalın kitaplardan hoşlananlara, bariz insanlık dramlarından birine şahit olmak isteyenlere, Robbie ve Krystal, bu iki masum yavrucuğa ne olduğunu merak edenlere, Şişko ve Arf'ı tanımak isteyenlere, Rowling'in kendini aştığını görmek isteyenlere, kasaba veya köy hikayelerinden hoşlananlara bu kitap mutlak tavsiyemdir. Ancak toplumun çaresizliğine ve sorunlarına göz yumanlara, fantastik dünyaları gerçek dünyalara tercih edenlere, hala uyumakta ve gözlerini yummakta ısrarcı olanlara bu kitabı o mutlaka kötü olacak yorumlarıyla kirletmemeleri açısından uzak durmalarını tavsiye ederim. Kitap, onu hakeden ve anlayan ellerde ve dillerde değerlidir çünkü...
*
Bu güzelim kitap hakkındaki kötü yorumları ne kadar hak eder bilmiyorum ama bence herkesin okuması gereken bir kitap... Ön yargılı olmadan kendiniz de bir yorum yapabilmeniz açısından bu kitaba şans vermenizi dilerim...
Haftanın en güzel gününden Cumartesi gününden selamlar... Nasılsınız, umarım keyifler hep yerindedir... Bu güzel güneşli ve erken başlayan günde sizlerle okuduğum son kitabın eleştirilerini paylaşmak üzere blogumdayım... Aslında bugün sizlerle dört güzel film yorumu paylaşacaktım fakat kitabı ummadığım bir hızda bitirince yeni kitaba geçip bu yazıyı öne almak istedim. Film yorumu için bir sonraki yazıya kadar lütfen takipte kalmayı unutmayın, beni takip edebileceğiniz tüm sosyal medya hesaplarımı yazımın sonunda bulabilirsiniz ^^
Kitabımız Doğan Kitap'tan çıkma ve yaklaşık olarak 591 sayfa... Bu arada kitabın orijinal ismi The Casual Vacancy... Tam çeviri yapılmasa da kitabın içeriğine uyan bir isim olmuş ^^
Kitabı alış hikayemiyse burada es geçmem mümkün değil gibi gözüküyor çünkü mutlaka ama mutlaka sizlerle paylaşmak istiyorum. Rowling bildiğiniz ya da yeni öğreneceğiniz üzere Harry Potter serisinin yaratıcı yazarı olarak daha çocukluğumdan benim kalbimde çok farklı bir yere sahipti, ki ben Potter ile ilk olarak evimizin üst caddesindeki CD kiralama ofisinden kardeşimin getirdiği bir film olarak tanışmıştım, Ancak daha ilk filmiyle kalbimi inanılmaz fetheden bu seriye karşılıksız kalmam mümkün değildi. O zamanlar harçlıklarımı biriktirip Sönmez Kitabevi'nden Harry Potter kitapları alıyordum, olmayan harçlıklarımla daha doğrusu. Her bir Cd'sini ya da kitabını arşivime katmam binbir zorlukla olmuştu. Annemin karşı çıkmaları ve kötü yorumlarına rağmen kendi arşivimde bu filmlerin ve kitapların mutlaka bulunmasını istiyordum çünkü. Harry Potter serisiyle ilgili olarak yazacağım muhtemelen blogumun en uzun ve en detaylı yazısı olacak yazımda -ileriki bir zamanda kitapları tekrar okuyup yorumlamak istiyorum- bu konulara daha detaylı değineceğim elbette. Şimdilik Rowling'le benim tanışma hikayem olsun burada ^^
Sonrasında Rowling'in yazdığı belki bir sürü kitap olsa da son zamanlarda en çok dikkatimi çeken ve ulaşabildiğim kitabı Boş Koltuk oldu. Kitap kalın bir kitap olduğundan normal fiyatı benim için çok fazlaydı, şuan bile hala kitabın arkasında görebiliyorum, yaklaşık 32 lira gibi bir fiyatı var ve bence evli bir memurun bütçesine epey zararlı bir fiyat bu. Böyle yüksek meblağlar verip de bir kitap satın almaktansa her zaman söylediğim gibi ben kütüphaneden alıp okuyup iade etmeyi daha çok seviyorum. Ama her kitap kütüphanede bulunmuyor ve Instagram'dan acayip bir şekilde son çıkan kitapları takip ediyorum, okuma listem günden güne artıyor. Bu sebeple uygun fiyatlı bulduğum ve okumak istediğim kitapları hiç kaçırmadan satın alıyorum. Bu kitap da onlardan biriydi. Normal fiyatını dehşet yüksek bulduğumdan uygun fiyatlı olmasını ya da indirime girmesini bekliyordum, beklediğim fırsat Kütahya Sevgi Yolu'nda öylesine yürürken karşıma aniden çıkıverdi ^^ Bir pasajdaki küçük pejmürde kitabevinde kitabevinin kapıya çıkardığı stantta görüverdim bu kitabı ve altı lira gibi inanılmaz bir fiyata üstelik de orijinalini satın aldım. Benim için -ki pazarlık asla yapabildiğim bir şey olmadı bugüne kadar- inanılmaz bir indirimdi. Çok ama çok mutlu oldum elimde olmadan ^^
Evet kitabı alış hikayem biraz uzunca olsa da böyleydi. Umarım okurken sıkılmadınız. Kitabın ön ve arka kapağına geçecek olursak, bana göre Rowling bu kitapta kullanabileceği her şeyi kullanarak insanların dikkatini çekmeyi amaçladı. Özellikle sarı ve kırmızı aşık olduğum renkler olduğundan ve aşık olduğum takımın renkleri olduğundan renk düzenini inanılmaz başarılı buldum, ki bunların kitapla ya da içeriğiyle hiçbir alakasının bulunmadığını eklemeliyim. Sanırım özellikle seçilen renklerdi. Beyaz ve siyahın yazım ve çizimde etkili olması da kitap kapağını benim için ayrı bir güzel kıldı. Kapak ya da kapaklar gerçekten önemli, sırf kapağı güzel diye aldığım kitap sayısı da az değildir hani ^^ Rowling'in isminden birazcık daha büyük bir puntoyla kitabın adını yazdırması ekstra hoşuma gitti. Bu, isminin de etki etmesini istediğini ancak kitabın adının ve kendinin daha fazla öne çıkmasını istediğini anlattı bana. Arka kapaksa inanılmaz sade ve her şeyi özetler ama bir o kadar da merak ettirir nitelikte. Arkadaki çizime ise bayılmamak mümkün değil, kaba taslak küçük kasabamız çiziktirilmiş.
Kitabın arka kapakta aktarılmayan konusunu ise kendi cümlelerimle şöyle toparlıyorum ben: Yarvil'e bağlı küçük bir kasaba olan Pagford'da kendi halinde insanlar ve bu insanların çocukları yaşamaktadır. Altmış yıl kadar önce Yarvil ve Pagford'un sınırından Yarvil topraklar alarak oralara bazı siteler kurmuştur ve bu sitelerden en sorunlusu ve Pagford'un başına bırakılanı ise Fields'tır. Fields'da uyuşturucu bağımlıları, fahişeler ve parası olmayan Yarvilliler ile yabancılar yaşamaktadır ve Pagford'un asil sakinleri bu küçük kasabayı bu sitenin lekelediğini ve sürekli gereksiz harcamalarla geriye götürdüğünü düşünmektedir. Pagford Belediye Meclisi'nin toplamda 16 üyesi vardır ve bunlardan biri de Fields çıkışlı ama kendini geliştirmiş biri olan Barry Fairbrother'dır. Barry'nin karşısında ise yıllardır Pagford'un en kodamanlarından olmuş yerli esnaf Howard Mollison ve ailesi yer almaktadır. Mecliste bu ikili sürekli Fields ile ilgili olarak birbirlerine girmektedirler, Barry Fields'ın ve yakınlarındaki Uyuşturucu Bağımlılığı ile Mücadele eden kliniğin kapatılmasını engellemek istemekte, Mollison ve Pagford yerlileri ise kapatılmalarını ya da Yarvil'e iade edilmelerini istemektedirler. Bu kavga meclisteki yandaşlarının da katılmasıyla tüm kasabaya yayılmıştır. Barry Fairbrother'ı Lisenin müdür yardımcısı Colin Wall ile Pagford'un pratisyen hekimi Parminder Jawanda desteklemektedir, Howard Mollison'ı ise tüm Pagford desteklemektedir. Bu birbirine düşmanlık derecesinde kin güden insanların çocukları da aynı lisede okumaktadırlar. Parminder'in kızı Sukhwinder, Fields'ın en problemli ailelerinden olan Terri Weedon'ın kızı Krystal, Colin ve Tessa Wall'ın evlatlık oğulları Stuart, Simon Price ile Ruth Price'in oğulları Andrew Price, kasabaya erkek arkadaşı Gavin için gelen sosyal hizmet görevlisi Kay Bawden'ın kızı Gaia Bawden, Dane Tully ve diğerleri. Bir gün golf kulübünün bahçesinde akşam yemeği yemek için ilerlerken Barry Fairbrother beynindeki atardamarlardan birinin patlaması sonucu ölür ve Belediye Meclisi'nde bir koltuk boşalır. Dengeler artık değişmiştir, peki bu koltuğa kim oturacaktır, kimler aday olacaktır? Kasabalı bu soruların yanıtlarını ararken aslında çocuklar da kendi dünyalarında pek çok sorunun yanıtını bulmaya çalışmaktadırlar.
Çok uzun oldu biliyorum ama elimden geldiğince geniş anlatmaya çalıştım. Söz konusu koca bir kasaba olunca konu da böyle uzayabiliyor. Bu kitap hakkında aslında şimdiye kadar pek iyi yorumlar okumuş olmasam da yine de almak ve bir de ben kendim yorumlamak istedim. Peki beğendim mi? Ya da neleri eleştiriyorum?
*
Bir kere bu şekilde kasaba hayatını anlatan ve küçük kasabalarda geçen büyük hikayelere gerçekten bayılıyorum bunu söylemeliyim. Böyle bir kasabayı anlatan başka bir kitap daha okumuş ve blogumda yorumlamıştım, Harry Q. Davasının Ardındaki Gerçek, onun da eleştirisine şuradan ulaşabilirsiniz. Ancak o polisiye bir roman olduğundan bu kitabı o kitapla kıyaslamayacağım. Genelde kocaman olmasa da küçük kasabalarda da büyük olaylar geçer ve bu olayların anlatıldığı böyle kitaplar da genelde kalın olurlar, bu da kalın bir kitaptı. Okuması kolay olmayan kitaplardandı.
Kitabın ilk yüz sayfası gerçekten çok zor okundu, çünkü Rowling tüm karakterleri aynı anda işin içine sokmaya çalışmıştı. Bir bölümde bambaşka bir yerdeyken bir bölümde bambaşka ve hiç tanımadığınız insanlarla bir aradaydınız. Bu açıdan karakterler, onların çocukları vs. yerli yerine oturana dek bir yüz sayfa geçmiş oldu. Ben akıcılığı yüz sayfadan sonra karakterleri anladıktan sonra yakalayabildim.
*
Kitapta konusunda da görebileceğiniz gibi çok fazla karakter var. Bu karakterler, konuyu biraz anlamayı zorlaştırıp dağıtıyordu ancak konu zaten bir yetişkinler arasında bir de genç liseliler arasında geçtiğinden kolay anlamayı beklemeyin derim ben. Sonuna doğru yetişkinler ve çocuklar kendilerini bir anda aynı olayların içerisinde buluyorlar. Bu açıdan karakterleri tanımak, kimin kimin çocuğu olduğunu anlamak, karakterleri yerli yerine oturtmak epey zordu. Bu açıdan ben yukarıda bahsettiğim Joel Dicker'i karakterleri bombardıman şeklinde okurun üzerine atmak yerine daha derli toplu ve yavaş yavaş aktardığı için tebrik etmek istiyorum. Rowling ise Barry'nin ölümüne verdikleri tepkiler dolayısıyla herkesin nabzını aynı anda ölçmüştü. Bu da benim karakterleri acayip karıştırmama yol açtı, öyle ki geriye dönüp o kimdi ya dediğim çok oldu.
Bir de bu karakter karışıklığına yabancılarda var olan yabancı ve uzak kişilerin soy isimle hitap etmeleri, yakın akraba ve arkadaşların ise ismiyle ya da isminin kısaltılmışıyla hitap etmesi olayı çok zorlayıcı. Hele ki böyle karakterlerin bol olduğu kitaplarda. Sizin için karakterleri saymaya çalışacağım şimdi: Howard Mollison, Shirley Mollison, Maureen, Samantha Mollison, Miles Mollison, Leslie ve Libby Mollison, Patricia Mollison, Mel, Simon ve Ruth Price, Andrew Price, Colin Wall, Tessa Wall, Stuart Wall, Key Bawden, Gaia Bawden, Parminder ve Vikram Jawanda, Sukhwinder Jawanda, Terri Weedon, Krystal Weedon, Robbie Weedon, Obbo, Dane Tully, Barry Fairbrother, Marry Fairbrother, Aubrey Fawley, Gavin, Julia Fawley, Aubley Fawley JR, Mattie, Alison Jenkins, Cath Nine. Şimdilik aklıma gelenler bunlar ama ismini hatırlayamadığım bazı gençler de var :( Bu karakterlerin kısa isimleri, uzun isimleri, takılan lakaplar vs. derken kitaba iyi konsantre olmak gerekiyor gerçekten de. Yoksa o kim bu kim diye durmadan arkaya bakmanız yorucu olabiliyor.
*
Her zamanki Rowling tarzını bekleyenler yanıldı bence biraz. Gerçi kitap yine çocuklarla ilgili fakat bu kez çocukluktan yetişkinliğe geçen gençlerle ilgili. Daha çok onların cinselliğe bakış açıları, cinsel fantezileri, ergenliğe çocukların yaklaşımları ve tepkileri vs. net bir biçimde birkaç çocuğun gözünden görülebiliyor. Ancak kitabın çocuk kitabı olmadığını kesinlikle vurgulamalıyım, ya genç yetişkinlere ya da yetişkinlere hitap ediyor bence.
Kitabın dili biraz zordu, ilk yüz sayfada buna da alışıyorsunuz. Gereksiz uzunluktaki cümleler, daha önce hiç duymadığım kadar değişik benzetmeler kitabın akıcılığına derin darbeler vurmuş durumda. Bunu bir açıdan çeviriye ya da çevirmene de bırakabiliriz ama Rowling böyle yazmışsa o da böyle çevirmiştir muhakkak. Ha bir de elbette İngilizce yazılan bir kitabın Türkçe'ye çevrildiğinde aynı tadı vermesini beklememek gerek diye düşünüyorum ^^
*
Kitapta gereğinden çok fazla cinsellik ve erotizm vardı, özellikle gençlerin tarzı olan şeyler. Özellikle ergenlik dönemine vurgu yapmaya çalışsa da bence ipin ucu bayağı bir kaçmıştı, belki karakterin özelliği böyledir, karakterin kişiliğinde vardır desem de sonu gelmedi bir türlü. Sanki Samantha Mollison ile Krysal'ın ahlaksızlığını ifşa etmek için yazılmış gibiydi kitap. Sonuna kadar cinselliklerini ve düşüncelerini iyice hem görsel hem de düşünsel olarak hafızamıza kazıdın Rowling!
*
Kitapta genel olarak insan karakter tasvirleri ve fiziksel tasvirler ile mekan tasvirleri başarılıydı bence. Zaten mekan olarak her ailenin evini baz almıştı Rowling, her ev birbirine benzeyeceğinden çok ev tasvirine girişmemişti, daha çok Göz Deliği, Mollison'ların dükkanı, Krysal Weedon'ın bakımsız evi gibi dikkat çekici mekanlar tasvir edilmişti.
İlk yüz sayfada ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyorum ama virgülün doğru yerlerde kullanılmaması nedeniyle bazı anlam karışıklıkları oluşmuştu. Yine cümlelerin uzunluğu da kitabı bıraktıracak kadar dikkat çekici gıcıklıktaydı.
*
Kitapta İngilizce'nin kendine özgü yapılan dil oyunlarını malesef Türkçe'de yeterince anlayamadım. örneğin Göz benzetmesi gibi. İngilizce'de daha etkili olmuştur bu benzetme.
*
Kitapta genel olarak baktığınızda Belediye Meclis üyeliği için boşalan ve ölen birinin yerini kapma mücadelesi birbirine zıt iki taraf arasında kapılmaya çalışılıyor. Bu açıdan siyaset ve politika kokan kitapta çok ilgi çekici bir şeye rastlamadım ben. Koltuk savaşı gibi bir şey olmuş. Ancak kitapta ergenlerin ruh halleri, ailelerin çocuklarıyla olan yanlış iletişimleri, yanlış aile tutumları, çocukların ailelerine ve anne babalarına karşı olan tutumları, ergenliğin getirdiği bazı özellikler gerçekten çok iyi yansıtılmıştı. Özellikle bu yansıtma olayının dört beş çocuk üzerinden yapılması ayrı bir güzel olmuş, bazı olayları tek çocuk üzerinden vermek biraz fazla olabilirdi, başka çocukların başlarına gelen olaylara verdikleri tepkiler vs. gayet güzel düşünülmüştü. Bu açıdan diyebiliriz ki Koltuk kavgası sadece dikkat çekmek ya da yetişkinleri kitapta sadece ergenliğe dair bilgi verilmediğine ikna etmek amacıyla yazılmış gibi olmuş biraz. Gerçek verilmek istenen mesajın üstünü örten ve onu biraz daha ilgi çekici hale getirmeye çalışan bir ambalaj gibi olmuş da diyebiliriz.
Kitapta çocukların daha doğrusu çocukluktan ergenliğe ve oradan da yetişkinliğe geçen çocukların iç dünyalarının yansımaları, duygu ve düşünceleri çok ayrıntılı ve detaylı verilmişti, her anne baba okumalı bence, her ne kadar kitabı sıkıcı ve anlaşılması zor bulsalar da. Aynı şekilde gençler ve ergenler de bu kitabı okumalı ve kendilerini, iç dünyalarını çözümlemeye, aileleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalışmaya başlamalı.
*
Kitap gerçekten kalın ama ilk yüz sayfadan sonra gerçekten kopuyorsunuz ve hikaye sizi karakterlerin de yerli yerine oturmasından mütevellit içine çekiveriyor. Ben iki haftada zor bitiririm dediğim kitabı üç günde bitiriverdim !
Kitabın sonunu hiç beğenmesem de benim içime işleyen bir son oldu. Krystal'ı ve Robbie'yi asla unutmayacağım herhalde çünkü benim de benden dört yaş küçük bir erkek kardeşim var ve kendimi onlara çok yakın hissettim. Böyle korkunç bir hayatı da sonu da kimse haketmiyor, işte burada anne babanın kimler olduğu ve sana ne kadar değer verdiği çok önemli bir hale geliyor. Terri Weedon bu kadar sorumsuz ve başına bir sürü kötü şey gelmiş, öz babası tarafından tacize ve tecavüze uğramış bir kadın olmasaydı, Cath Nine yaşamış olsaydı belki de her şey çok başka olacaktı, ya da Krystal'ın babası onları terk etmiş olmasaydı. Korkunç bir durum, bir de herkes gerçeği bilmediği için onlara acıyarak, tiksinerek attıkları bakışlar... İç yüzü ne farklı değil mi, hiç de insanların yakıştırdığı gibi değil... Terri'nn başına gelenler, onu uyuşturucuya başlatanlar... İşte böyle toplumsal sorunlara da bir anlamda eğilmiş Rowling... Böyle kitaplar prim yapmaz aslında ama kitabın popülerliği Rowling'in Harry Potter'dan ona kalan sonsuz şöhret mirasından bence.
Bu kitapta Harry Potter fantastikliğinden çıkan ve İngiltere gerçeklerini bütün çıplaklığıyla gözler önüne seren bir Rowling var... Tabi kendilerine yine masallar anlatılmasını bekleyenler bu kitaptan umduklarını asla bulamayacaklar ancak ben kitabı yine de çok sevdim ve içime işledi... Gerçekçi yazarlar, toplumun düştüğü bunalımı, toplumdaki gelir dengesizliğini, kaybolan ve yitip giden insanları yazan yazarlar pek sevilmezler aslında, bence kitabın aldığı eleştiriler bir anlamda da bundan dolayı... Hak ettiğini hiç düşünmüyorum bu eleştirileri, burada bir dram yatıyor dostum. Tabi bazı İngilizler bu eşitsizliği ya da kendi milletleriyle ilgili olarak gelen bu eleştiri niteliğindeki kitabı sevmemiş ve bu durumu yok sayıyor olabilirler ama böyle gerçekler de var malesef. Hem de gözümüzün önündeler, işte buradayım diyorlar ama herkes görmezden geliyor malesef. Robbie boğulmadan onu gören Gavin gibi, Samantha gibi mesela. Ama sonuçları acı olabiliyor, ve genelde de acı oluyor zaten...
Kısacası, bu kitabı gerçeklerden kaçmayanlara, gerçekleri tüm çıplaklığıyla görmek isteyenlere, Rowling'in bence başarılı bir realist olarak yazdığı bu eseri okumak isteyenlere, tüm kötü yorumlara rağmen kitabı okumakta ve kendince bir yorum yapmakta ısrarcı olanlara-ben gibi-, fantastik dünyalardan başka dünyalar olduğunu da görmek, okumak isteyenlere, küçük bir kasaba hakkında gerçekten de kocaman bir hikaye okumak isteyenlere, insanların ikiyüzlülüğü ve koltuk hırsını görmek isteyenlere, acının dramın milleti olmadığını hissetmek isteyenlere, kalın kitaplardan hoşlananlara, bariz insanlık dramlarından birine şahit olmak isteyenlere, Robbie ve Krystal, bu iki masum yavrucuğa ne olduğunu merak edenlere, Şişko ve Arf'ı tanımak isteyenlere, Rowling'in kendini aştığını görmek isteyenlere, kasaba veya köy hikayelerinden hoşlananlara bu kitap mutlak tavsiyemdir. Ancak toplumun çaresizliğine ve sorunlarına göz yumanlara, fantastik dünyaları gerçek dünyalara tercih edenlere, hala uyumakta ve gözlerini yummakta ısrarcı olanlara bu kitabı o mutlaka kötü olacak yorumlarıyla kirletmemeleri açısından uzak durmalarını tavsiye ederim. Kitap, onu hakeden ve anlayan ellerde ve dillerde değerlidir çünkü...
*
Bu güzelim kitap hakkındaki kötü yorumları ne kadar hak eder bilmiyorum ama bence herkesin okuması gereken bir kitap... Ön yargılı olmadan kendiniz de bir yorum yapabilmeniz açısından bu kitaba şans vermenizi dilerim...
*
Kitaba puanım :4
Sonraki kitap eleştiri ve yorumlarımda da buluşalım, olmaz mı?
Takipte Kalın
hasibecengizkarakuzu@gmail.com
Herkese sevgiler,
HC
4 yorum oku / yaz
Yarım bıraktığım nadir kitaplardan biri. :/
YanıtlaSilBende Kitap Yurdu'ndan 5₺'ye almıştım ve inanılmaz mutlu olmuştum. :)
Ben üç aşağı beş yukarı sevdim ama, yarım bırakmadım :)
SilÇok teşekkür. Harry Potter fanatiklerinin çoğunlukta olduğu bir evde (iki çocuğum ve eşim) yaşamaktayım, şikayetim yok elbette. Hatta ben de sevdim bu arada, bu sevimli kahramanı. Dahası kitaptaki evrensel felsefeyi.. Kitabı alacağım. Küçük kasaba öyküleri benim de hep ilgimi çekmiştir. Bakalım, göreceğiz :)
YanıtlaSilEşinizin ve çocuklarınızın Harry Potter sevmelerine bayıldım, ben de çok büyük bir fanatiğim. Bu arada hayal gücü tavan yapmış bu kadın ne yazsa okurum ^^ Ve genel olarak kitabı da tavsiye ediyorum, güzel yorumunuz için çok teşekkürler...
SilFikrini paylaşırsan çok sevinirim:)))