✿ Kitap Eleştirisi: Kafamda Bir Tuhaflık : Orhan Pamuk ✿

1.1.16

Herkese merhaba...

Yeni yılın ilk gününden selamlar, biliyorum sizlere de birbirinin farklı milyonlarca versiyonundan sadece birisi olan yılbaşı mesajlarından gına geldi ama ben de sizlerle kısaca en iyi dileklerimi paylaşmadan yazıma başlayamayacağım :( Ancak bu yazıdan sonra çok daha detaylı bir yeni yıl yazısı gelecek, sohbet tarzında, orada daha fazla söz edeceğim dilek ve planlarımdan :)) O yüzden şimdilik kısaca geçiyorum... Yeni yıl sizlere ve aslında hepimize önce sağlık, sonra da savaşın olmadığı uygar bir dünyada insan gibi bir yaşam getirsin umuyorum :))

Bugün yeni yılın ilk gününde evet, sizlerle okuyup bitirdiğim son kitap olan Orhan Pamuk'un son kitabı Kafamda Bir Tuhaflık'ı ve eleştirilerimi paylaşacağım :))) Çünkü daha fazla beklemeden sıradaki kitabıma başlamak istiyorum. Sıradaki kitabın ne olduğunu merak edenler için ileride bir Instagram paylaşımı yapacağım, beni takip etmeyi unutmayın lütfen :)) Instagram hesabım için şuraya tıklayarak beni takip edebilirsiniz ^^

Hadi başlayalım ! Kitabımız Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkma ve yaklaşık olarak 480 sayfa...


Bu güzel eser benim kendi kütüphaneme ait, geçen yıl Hisarcık'da ilk kez katıldığımız Hisarcık Kitap Şenliği'nde satın aldığım kitaplardandı, ben de okuyup aradan çıkarmak istedim ve tabi ki de çok sevdiğim bir yazar olan Orhan Pamuk'un son kitabını inanılmaz merak ettiğimden okuyup bitirdim bu güzel eseri...
*
Kitabımız zaten çıkar çıkmaz inanılmaz yankı bulmuştu, yazar ile ilgili Nobel ödülü dolayısıyla çıkan polemik ve eleştirilere rağmen eskiden beri Pamuk hayranı olanlar kitabı satın aldılar, laf aramızda ben de onlardan biriyim. Sadece Sessiz Ev kitabını okumama rağmen yazarın bende yeri ve önemi büyüktür, çok sevdiğim bir yazardır Pamuk... Yapı Kredi Yayınları'nda diğer eserleri de mevcut, buldukça okumaya gayret ediyorum.


Kitabın kapak tasarımları efsanevi diyebileceğim kadar güzel, bayıldım her şeyine, eleştirebileceğim tek şey belki sadece yazarın kendi ismini kitabın isminin önünde ve daha büyük yazması olabilir ama onun dışında sevgili Ara Güler'e ait bir fotoğrafla bezenmiş ve konuyla inanılmaz alakalı bir fotoğrafın sergilendiği ön kapak ve çok güzel bir arka kapak yazısıyla bezenmiş arka kapak beni çok etkiledi, kütüphanenizde mutlaka değerli bir yeri hak ediyor, en azından benim kütüphanemde öyle. Şimdilik düzenli bir kütüphanem olmasa da ileride kocaman bir odayı kitaplığım ve çalışma odam yapmak istiyorum :)) O zaman ona hakettiği değerli yeri sunabileceğim. Kapak tasarımlarıyla ilgili dikkat ettiğim bir şey de aslında biraz nahoş bir durum... Pek yakından tanıdığım ve Ahmet Ümit'in Everest Yayınları'ndan çıkma tüm kitaplarında ısrarla kullandığı neon turuncu rengin bu kitap kapaklarında da kullanılmış olması, beni biraz üzdü, renk olarak daha spesifik bir şey seçilebilirdi !
*
Kitabın arka kapağında da söz edilen muhteşem konusuna gelecek olursak; 1969 yılında İstanbul'a babasının yanına Konya Beyşehir'den yoğurtçuluk yapmak için gelen Mevlut Karataş isimli bir gencin doğumundan ilerleyen yaşına kadar olan hayatı anlatılıyor, böyle birisi gerçekten yaşasaydı bu bir biyografi olabilirdi... Ancak şimdilik kurmaca bir karakterin ve tabi yakın çevresinin İstanbul'un değişen çehresiyle birlikte değişen ve ara sıra trajikomikleşen hikayeleri ve hayatları konu ediliyor... Arka kapakta da söz edildiği gibi bu aynı zamanda hem gerçek bir aşk hikayesi, hem de modern bir destan niteliğinde. Özellikle İstanbul'un son elli yılda geçirdiği değişime de ayna tuttuğundan bir nevi kaynak niteliğinde...


Mevlut, Konya'nın Beyşehir yöresinde iki ablası annesi ve babasıyla birlikte yaşarken iş imkansızlığı yüzünden babası amcasıyla birlikte İstanbul'a diğer akrabalarının yanına yoğurtçuluk yapmaya gider. Her giden belli bir süre sonra oğullarını ve ailesini yanına almaktadır. Mevlut babasının isteksizliği yüzünden amca oğulları Korkut ve Süleymandan bir yıl sonra İstanbul'a babasıyla birlikte hem yoğurtçuluk yapmaya hem de okumaya gider ve Duttepe ve Kültepe tepelerinde gecekondu mahallerinde yaşamaya başlar. Gündüzleri okula gider, devamında da babasıyla hem yoğurtçuluk hem de bozacılık yapar... Sokakları görüp tanıdıkça hem İstanbul'u hem de yoğurtçuluğu sever. O dönem oluşan siyasi olaylara ve katliamlara bulaşmadan tarafsız bir şekilde yaşamına devam eder. Hem amcaoğullarından hem de yakın arkadaşı Ferhat'dan yardım görür. Ferhat ile sokaklarda Kısmet satar... Korkut'un hemşehrilerinden biri olan Vediha isimli bir kızla evlenmesi esnasında kız kardeşlerini görür ve biriyle göz göze gelir ve ona sevdalanır. Ancak kızın ismini bile bilmez ve onu bir daha göremez. Bu durumu amcasının oğluna Süleyman'a söylediğinde Süleyman kızın adının Rayiha olduğunu söyler ancak yalan söylemiştir çünkü ikisi de aynı kızı sevmişlerdir. Askerden dönüşte Mevlut sevdiği kızı kaçıracağını düşünürken karanlıkta mektupların kendisine yazıldığını düşünen sevdiği kızın ablası olan Rayiha'yı kaçırır ve bu durumu kaçtıktan sonra farkeder, ancak çaktırmaz. Rayiha ile güzel bir evlilikleri olur ve Fatma ve Fevziye isimli kızları da. Bu süreçte Samiha'yı seven Süleyman Samiha'nın Mevlut'un en yakın arkadaşı Ferhat'a kaçmasıyla çıldırır. Olaylar sürer giderken Süleyman rahat durmayacak, Samiha ile kaçan Ferhat'ı bulmaya ve öldürmeye çalışacak, Samiha'yı unutan Mevlut sürekli olarak karşısına çıkmasından ve Rayiha'yı üzmek istememesinden dolayı arada kalacaktır... Durum bu kadar karışıkken daha da karışık olan İstanbul'da sokaklar ve sokak köpekleri Mevlut'un arkadaşları olacaktır...


Kitap aslında pek bana hitap etmiyor tür olarak ama ben tabi ki sırf Orhan Pamuk isminden dolayı aldım, itiraf ediyorum ve iyi ki de almışım diyorum çünkü hafızamdan çıkmayacak kadar güzel bir roman okudum... Mevlut karakterini çok yakından tanıdığımız, iç sesine ve düşüncelerine inanılmaz bir şekilde ortak olduğumuz, amca oğullarının yaşamına, yanlış bir kız kaçırma hikayesine tanık olduğumuz ve Mevlut'un yaşantısının sırlarına erdiğimiz bir büyük destan... İstanbul'da sadece yoğurtçuluk yaparken bozacılığı keşfeden geceleri boza satarken otopark bekçiliği, büfecilik gibi değişik meslekler yapan ve bozacılığı çok seven, sokaklarda yürürken düşünmeyi, hayatı sorgulamayı seven bir adamın yaşamına tanık oluyoruz...


Konuyu yukarıda sizlerle detaylı paylaştım, gerçekten de belki de İstanbul'da yaşayan ya da yaşamış olan herkesin okuması gereken kitaplardan çünkü son elli yıllık bir İstanbul süzgeci var kitapta... Kitabın dili oldukça günlük, İstanbul'daki büyük değişimleri anlattığı bu kısımlar haricinde de oldukça akıcı... Kitapta karakterler akraba olunca ortaya oldukça büyük bir kısır döngü çıkıyor... Yalnız bence mantıksız bazı olaylar ve tabi klişeler vardı: Örneğin; İstanbul'da başka erkek yok gibi Samiha'nın Mevlut'un erkek arkadaşı Alevi Ferhat'a kaçması gibi. Bu olayları daha da alevlendirmek için ve de elbette romana biraz daha karışıklık katmak için yapılmış olsa da bence gerçeklik dışıydı. Normalde bu tarz sadece filmlerde ve romanlarda olan olaylar olmasa gerçek bir kişinin hayatı anlatılıyor sanabilir insan... Aslında hala Mevlut'un takma bir isim olduğu ve bu hikayenin gerçekten uyarlanmış bir hikaye olduğu düşüncesindeyim, bilemedim :(


Kitap gerçekten ilk elinize aldığınızda oldukça kalın geliyor ve ben bunu okuyamam ya oluyorsunuz, ancak ben kalın kitapları sevdiğimden sorun yaşamadım. Biraz uzun sürede okudum ama yine de severek okudum ben. Kalın kitap diye tribe girmeyin, akıcı bir kitap, sayfaları nasıl çevirdiğinizi bile anlamıyorsunuz :)) Aynı zamanda günlük bir dil kullanan yazar da dozunda diyaloglarla akıcılığa katkıda bulunmuş.
*
Kitabın biçiminden bahsedelim biraz... Neon turuncu iki giriş sayfasından sonra bir sayfa kadar Orhan Pamuk'un hayatından bahsediliyor. Arka sayfalarında yazarın yayınevinden çıkan diğer eserlerinin listesi, kitap ismi ve kısacık bilgi notu, devamındaki sayfada birkaç özlü söz ve arkasında da karakter haritası dediğimiz bir harita vardı. Elbette roman kahramanları akraba olduğundan kimin kim olduğunu karıştırmamak için böyle kocaman iki sayfalık bir harita oluşturmuşlardı. Devamında İçindekiler bölümü ile kitaba giriş yapılıyor... Kitap kısımlar ve bölümler halinde başlıklar ve alt başlıklar şeklinde yazılmış, içindekiler kısmında genişçe görebiliyorsunuz bu durumu. 7 kısım, 53 bölüm ( sadece 3,4 ve 5. kısımlarda ) diğer kısımlarda ise yer alan başlıklardan oluşuyor... Özellikle başlık ve alt başlıklar öyle güzel ki... Kitabın sonunda ise karakter dizini,kronoloji ve eser tanıtımları yer alıyor... Bu kitap üzerinde ne kadar özen gösterildiği bu biçimden de anlaşılabilir... Zaten yazar bu güzelim canım eseri altı yılda hazırlamış, muhteşem bir emek....


Benİstanbul'da üç yıl kaldım, eşim de benimle birlikte iki yıl kaldı... O nedenle İstanbul ne zaman ne ara bu kadar kalabalıklaştı, ne zaman bu hale geldi merak edip duruyorduk, benim sorularıma çok güzel cevaplar aldığım ve aynı zamanda oldukça dramatik ama bir o kadar da güzel bu destansı hikayeyi okuduğum keyifli vakit geçirdiğim bir kitaptı... Özellikle İstanbul'un geçirdiği değişime de neredeyse roman kadar yer verildiğinden ve inanılmaz detaylı bir şekilde yazıldığından bu kadar kalınlaşmış kitap... Ancak okumadan hakkı verilmez elbette...
*
Kitabın ismi bile aslında okurları kendine çekiyor, çok ama çok sevdim ben bu ismi.. Daha güzel bir isim bulunamazdı belki de... Kitabı okurken negatif olarak birkaç yerde çok sıkıldım ama yine de o kısımlar da akıcı ve net bir şekilde yazılmıştı, ben kitabı hızlı okumak istediğimden biraz zorladım kendimi belki de bu yüzden :(


Kitapta her şeyi bir anlatıcının gözünden okuyoruz, Mevlut'un kendini anlattığı kısımları ise kendi sesinden. Yine çok önemli karakterler de bazen söze karışıyor ve kitap aslında bu haliyle kısmi bir röportajı andırıyor. O karakterler kendileri hakkında söylenen eleştiri ve yorumlara cevaplar veriyor, kendilerini savunuyor, gerçekleri anlatıyor ve bizleri olayın diğer cephesi konusunda da aydınlatıyorlar...
*
Ha bu arada yukarıda bahsetmeyi unutmuşum, kitabın ön kapağındaki kaldırım taşları ve duvarlar üzerine kitabın ana başlıklarından birkaçı eklenmiş; boza, Mevlut ile Rayiha, Binbom Büfe, Kız Kaçırmak Zor İş gibi. Bayılmamak mümkün mü?
*
Orhan Pamuk'un okuduğum ikinci kitabı olmasına rağmen tüm kitaplarında yer alan detaycılığını ise bu kitabında da gördüm, muhtemel diğer eserleri de bu şekildedir. Çok güzel bir özellik ama yazarı diğer tüm yazarlardan ayırıyor bu özelliği... Yani yazarın adı olmasa da bir kitap Orhan Pamuk'un mu değil mi sanırım artık anlayabilirim...


Kitapta kader, kısmet, niyet, dış güzellik, iç güzellik, mutluluk gibi temel bazı kavramlar da işleniyor... Özellikle dış güzelliğin evlilikte bir temel taş olmadığı, kimin kimle kimyasının tutup tutamayacağının evlendikten sonra belli olabileceği gibi şeyler de işleniyor... Aynı şekilde elli yıl önceki görücü usulünün mü daha iyi evliliklere zemin hazırladığı yoksa evlenmeden görüşmenin mi daha iyi evlilikler getireceği de sorgulananlar arasında...
 *
Bir zamanların Tarlabaşı ve Beyoğlu sokakları da çok güzel anlatılıyor, bir zamanlar öyle olduklarına inanmak ise gerçekten zor...


Kısacası, bu kitabı genç yaşlı herkese tavsiye ediyorum, ancak özellikle İstanbul'da yaşayan ya da yaşamış olanlara... Kim yaşadığı şehrin değişimini okumak istemez ki? Bunun dışında, gerçek ve değerli roman arayışında olanlara, Orhan Pamuk severlere, sağlam bir kalem okumak isteyenlere, elime aldığım kitap şöyle bana bir şeyler katsın diyenlere, hem roman okumak hem de bir şehrin panoramasına göz atmak isteyenlere ve elbette ki İstanbul aşıklarına mutlak tavsiyemdir... Bu kitaptan uzak durmayın, alın sevin, okşayın ve ona en değerli yeri verin, hak ediyor çünkü... Kitabı bu kadar çok sevdim ama bir sorun sonunu beğendim mi? Kitabın sonunda Mevlut'un Samiha ile evlenerek Rayiha'ya haksızlık ettiğini düşünüyorum, yani insan bir düşünüyor da, hani sanki başka hiç mi kadın yok da Samiha denen cadaloz? Bilemedim :((
*
Kitaba puan vermeyi Orhan Pamuk gibi bir üstada saygısızlık olarak düşündüğümden yazmıyorum ama siz onu beş yıldız olarak bilin ^^
*
Kitapları sevin ve daha çok okuyun ! Bir başka kitap eleştirisinde daha görüşmek isterseniz beni Facebook, Twitter, Instagram'dan takip etmeyi, blogumu ise GFC'den yani ( Google Friend Connect'den) takip etmeyi - blogumun en altında- unutmayın !

Görüşmek üzere !

Sevgiler...

Takipte Kalın




hasibecengizkarakuzu@gmail.com
Herkese sevgiler, 

Hasibe ♥️





















You Might Also Like

2 yorum oku / yaz

  1. Güzel ve detaylı bir yazı olmuş Ödüllü bir roman olduğunu biliyordum.Listemde olan bir kitap,sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim, benden de sevgiler...

      Sil

Fikrini paylaşırsan çok sevinirim:)))