✿ Kitap Eleştirisi : Kendine Ait Bir Oda : Virginia Woolf ✿

3.10.15

Herkese merhabalar ^.^

Hafta sonu, hafta sonu... Cumartesiyi sevenler burada mı? Benim bu Cumartesim biraz buruk ve fazlaca sıkıntı dolu olsa da yine de tatil sonuçta :)) Gerçi bazıları sağ olsun tatilinizi bile hatta bütün bir hafta çalışıp da sonunda alabildiğiniz iki güncük tatilinizi bile zehir edebiliyorlar... Neyse, bunları bırakalım da asıl konumuza dönelim... Bugün sizlerle son okuduğum kitabımın eleştirilerini paylaşmak üzere blogumdayım, hadi o zaman hemen başlayalım...

Kitabımız Tutku Yayınları'ndan çıkma ve yaklaşık olarak 142 sayfa...


Bu güzel kitap benim kendi kütüphaneme ait ve şurada bahsettiğim Minik Sakarya Alışverişim esnasında alıp da kütüphaneme dahil ettiğim bir eser... Uzun süredir Instagram'da takip ettiğim blogger arkadaşlarda da sık sık görüp methini duyduğum bir kitaptı. Virginia Woolf da bu kitap sayesinde yeni tanıdığım bir yazar oldu, diğer eserlerini de mutlaka okumak isterim...
*
Kitabımız gayet ince bir kitap, bu kitapta özellikle benim okuduğum Tutku Yayınları'nın kapaklarına bayıldım... Gerçekten çok ama çok güzel dizayn edilmiş, hele arka kapaktaki bilgilendirme metni benim belki de hayatımda okuduğum en güzel tanıtım metni olmuş. Kim kaleme aldıysa tebrikler... Ön kapakta gri, siyah ve beyaz hakimiyeti ve muhteşem desenler eşliğinde Woolf'un her kitabında hemen hemen yer alan portresi mevcut. Yazar ve kitap isminin aynı punto ve yazı stilinde olması ve başka herhangi bir resim içermemesi hoşuma gitti. En güzeli olan arka kapakta da aynı renkler ve sol üst köşede yer alan bir Woolf portresi eşliğinde bayıldığım tanıtım metni yer alıyor...


Kitabımızın adı, tasarımı ve sayfa sayısı aslında çok başarılı. Çok az sayfa sayısına sahip olsa da bu eser o sayıyı aşacak kadar bol içeriğe sahip. Az sayfalı ama her bir cümlesi dolu dolu olan kitaplardan. Ve kesinlikle okunması gereken kitaplardan...
*
Kitabımızın arka kapakta çok güzel bir şekilde ifade edilen konusuna bir de ben değinirsem: Bu kitap tamamen kadınlar ve tarih boyunca onlara yapılan baskıları ve yaklaşımları felsefik ve oldukça da yaratıcı bir dille kaleme almış nesir bir eser. Belki de türünün ilk örneği olan feminist bir kitap. Kadın ve erkek arasındaki devasa boyutlarda göze çarpan eşitsizliği, kadınların tarih boyunca geri bırakılmışlığını ve yoksulluğunu ve bunların nedenlerini kütüphaneye bile alınmayan bir kadının çabalarıyla ve diliyle aktarmaya çalışıyor. British Müzesinin raflarındaki erkeklerin kadınlar üzerine kaleme aldığı eserleri tarayarak aklındaki soruların cevaplarını bulmaya çalışıyor... Aynı zamanda Mary Charmichael'in son iki gününü de anlatarak hem düşünceleri, hem de günlük yaşamını da araya katıyor. Günlük yaşam yazıları özellikle sizi kitaptaki fikirlerden dolayı allak bullak olmuşken yakalayarak tekrar kitaba katıyor...


Konuyu net olarak aktarabildim mi bilemiyorum ama yorumumun devamında mutlaka kitabın daha ayrıntılı halini bulacaksınız. Kitabı alırken elbette roman gibi bir şey okumayacağımı ve içerisinden ne çıkacağını bilmiyordum çünkü yukarıda da söylediğim gibi üstünkörü birkaç yorum okuyarak almıştım bu kitabı. Ancak beklentilerimin kat be kat üstünde bir eser çıktığını şimdilik sizlere söyleyebilirim ve kütüphanemin belki de en değerli eseri olacak kendisi...


Kitabın biçimine ve diline değinelim. Kitap uzun bölümler halinde yaklaşık altı bölümden meydana geliyor... Kitaba başlar başlamaz herhangi bir önsöz vs. olmaksızın ilk bölümle başlıyoruz kitaba... Punto gayet normal büyüklükte, ancak yayınevi kaynaklı -ki ben Tutku Yayınevi'nin neredeyse her çıkardığı eserde görüyorum bunu- bolca yazım yanlışı, eksik veya yanlış yazılmış kelimeler, cümlenin anlamını değiştiren ekler vs. gördüm. Okurken epey zorladı bu durum, ama çok da kafayı takacak bir durum değil bu, zira bu hatalar onu geçmiyor... Kitabın ilk sayfasında yine kapak tasarımın aynısı bir sayfa mevcut ve son iki sayfa da yayınevinden çıkan iki farklı eserin tanıtıma ayrılmış... Diline gelecek olursak; ağır ve çok felsefik bir dili var. Uzun ve bolca düşünce içeren, sorgulayan cümleler bu yazım yanlışlarıyla birleşince insanı hayattan soğutmaya dek varıyor gerçekten de, ama yavaş yavaş ve her bir cümle layıkıyla okununca herhangi bir anlam karmaşası oluşmuyor... Ancak bence kitap herkese hitap edemeyecek kadar üst düzey bir dile sahip...


Okurken zorlandım mı, kesinlikle evet. Bazı yerlerde kısmen akıcılaşan anlatım çoğu zaman durgundu ve bolca düşünce ve sorgulama içeriyordu... Ancak içerdiği anlam, İngiltere tarihini tarafsız bir şekilde sunması, iyi ve kötü örnekleri kişi ismi saklamadan açık yüreklilikle aktarması beni benden aldı. Birkaç kadın düşmanından da örnekler vardı kitapta zira, hepsi de okumuş yazmış kişiler... Kadın beynini küçümseyen ve kadını çocuk doğurma ve ev işi yapma makinesi olarak gören zavallı beyinler... Kitabı okurken en çok onlara güldüm çünkü; hala kadının ve erkeğin eşit olmadığını düşünenlere de aynı zamanda... Çünkü kimsenin kimseyi küçümseme gibi bir hakkı olamaz...
*
Kitabı eline alan ilk birkaç cümleden sonra bırakır belki de evet ama ben özellikle kadınlardan rica ediyorum, lütfen bırakmayın, hergün bir cümle dahi olsa okuyup bitirin bu kitabı ve sonra da sorgulayın sizler de Woolf gibi... Ne çıkar, neye yarar diye düşünmeden kendinizce çıkarımlar yapın, hayatını sorgulayın ve kendi kararlarınızı alın. Çünkü ne kadar inkar etseler de bizim de birer beynimiz var ve çok şükür çalışıyorlar...


İngiltere tarihi demişken, 14, 16.18. ve 19. yüzyıldan bolca söz ediliyor kitapta... Kitabın bu sadece İngiltere'yle sınırlı kalması olayını sevmedim keşke biraz daha kapsamlı ve dünyadaki uygulamaları ve gelenekleri de içeren bir kitap olsaydı.
*
Girişte çok samimi bir kadının ağzından başlıyoruz olayları dinlemeye ve onun beynindeki düşüncelerle devam ediyoruz. O kendine Mary Seton, Mary Beton, Mary Charmichael diyor, ve kitabın en son örneklerinde kendisini de yazar olarak eleştiriyor. Virginia Woolf'un burada bir karaktere bürünüp de kendi fikirlerini aktardığını düşünüyorum, son iki gününü anlatmadan önce de neleri uydurup uydurmadığından samimi bir şekilde söz ediyor. İlk bölümde önsöz + bölüm var da diyebiliriz yani ^^


Kitapta anlatılan Mary Charmichael'in son iki günü sonbaharda geçiyor, en sevdiğim mevsimde... Özellikle tabiat manzaralarını gözümde canlandırmakta hiç zorlanmadım, zaten kişi veya karakter betimlemeleri yok sadece manzara betimlemesi var eserde. Onu da hakkını vererek yapmış.


Kitapta İngiltere'de 14-16. yüzyılda kadın, 18. yüzyılda kadına yönelik uygulamalar ve 19. yüzyılda olan gelişmeler anlatılıyor, özellikle İngiltere'de Elizabeth dönemi, 1470'lerde Chaucer döneminden sonraları ve 1670'lerde Stuart'lar dönemi, çeşitli kitaplardaki örnekler aracılığıyla... Özellikle Profesör Trevelyan'ın İngiltere'nin Tarihi adlı kitabına bakıyor... Kitapta bazı ünlü isimler de yer alıyor, özellikle ve çoğunlukla Shekaspeare, Lady Winchilsea, Newcastle'lı Margaret, Dorothy Osborne, Aphra Behn, Jane Austen, Jane Eyre gibi.
*
Genelde kitaptaki yazarın en büyük örneği Shekaspeare... Eserlerinden, açık ve büyük beyninden kıyasla aynı zamanda bir kadının bu kadar özgür olmadığını ve ona bu yeteneğini ortaya çıkarma şansını özgürlüğünün verdiğini savunuyor. Yine çok güzel bir hayal kurarak Shekaspeare'in kız kardeşi de olsaydı ve aynı yeteneğe sahip olsaydı neler olabileceğini aktarıyor...


Kitap aslında Kurmaca ve Kadın başlığı üzerinden ilerliyor, ancak örnekler sonrasında kadınların kendilerine ait bir odası olması gerektiği ve özgürlüklerini kazanmaları gerektiğine kadar varıyor sonuç. Kurmacadaki yani kurmaca edebiyattaki kadın ve önemi, kurmaca ile gerçek arasındaki kadın farkını, kadının gerçek yaşamdaki yeri ile kurmacadaki yerinin farklılığını vurguluyor ve kitabın ismi de buradan geliyor...
*
Kitapta baba baskısı, toplum baskısı, dayak, şiddet, eşin malı olma gibi kadına yüklenen yaşamsal sorunlar 14. yüzyılda başlamış olan ve İngiltere'de de gayet normal karşılanan şeylermiş. Bu da ayrı bir bilgi olarak hafızamda yer etti, 6-7 yüzyıl sonra bile hala uygulanıyor olması insan ırkının hiç gelişmediğini gösteriyor bana sanki...
*
Kitapta gıcık bir de psikopos vardı: Kediler cennete gidemez. Kadınlar da Shekaspeare'in oyunlarını yazamaz. Bu kadar kesin hükümlü olarak kimbilir o dönemlerde kaç kadının yeteneği heba oldu gitti? Veyahut da günümüzde halen kaç kadının yeteneği yaşam sıkıntıları ve imkansızlık yüzünden yok olup gidiyor?


18. ve 19. yüzyılda kadın yazarların pek çoğu toplumsal baskı ve ayıplamalardan dolayı ve iffet olgusunun yanlış anlaşılmasından dolayı erkek ismiyle eserlerini kaleme almış: George Eliot, Currer Bell, George Sand gibi.
*
En sevdiğim söz ise Newcastle'lı Margaret'ın sözü: Kadın yarasalar ya da baykuşlar gibi yaşar; hayvanlar gibi çalışır ve solucanlar gibi ölür. Ben bu kitaptan çok pay çıkardım, siz de en azından bu cümleden tanıdık bir şeyler olduğunu görebiliyor musunuz? Toplumumuzdaki her bir kadın bu sözden nemalanabilir.
*
18. yüzyıl sonlarında kadınlar mecbur kaldıkları için artık yazarak ailelerine bakmaya başlamışlar. Bu bile İngiltere için inanılmaz bir gelişmedir. Yine aynı şekilde orta sınıf kadın da 19. yüzyılda roman yazmaya başlamıştır. Yazar kadının içgüdülerinin şiire yönelik olduğunu ve yazmaya daha kolay ve daha içsel olduğundan şiirle başladığından söz eder ve neden sonradan romana döndüğünü de sorgular. Ve kitapta müthiş bir iki şiirden örnekler de sunar.


Kitapta Jane Austen'den ve 'Aşk ve Gurur' adlı muhteşem eserinden de söz ediliyor, yeri gelmişken bu eseri de edinip en kısa sürede okumak istiyorum. Jane Austen'in kendisine ait bir yazma veya çalışma odası olmadığını ve bu güzel eseri gizli gizli ortak kullanılan salonda yazdığını biliyor muydunuz? Kitapta Shakespeare ile Jane Austen'in açık ve özgür bir zihinle yazdıklarını ve bu yüzden de başarılı olduklarını söylerken aynı zamanda başka kadın yeteneklerin öfkelerine yenilerek yeteneklerini serzenişle ziyan ettiklerini söylüyor. Ve ekliyor: Sadece Jane Austen ve Emily Bronte gerçekten hiç çekinmeden kadın gibi yazmışlardır.
*
Zihin döllenmesi konusu çok hoşuma gitti, bence de zihin bir bütün olmalı ve bir yazar olacaksa hem kadın hem erkek tarafını da kullanabilmelidir.


Son olarak kitaptan bir cümle ilave edeceğim: 'İnsan kendini bu iyi beslenmiş, iyi eğitim görmüş, asla engellenmemiş ya da karşı çıkılmamış, doğumdan itibaren istediği yönde serpilmesi için serbest bırakılmış özgür zihnin karşısında fiziksel olarak sağlıklı hissediyordu.' Bu cümle erkek türü için söylenmiştir. Kadın türü ise doğumundan beri engellenmiş ve çeşitli meşgalelerle meşgul edilmiştir ve zihnini tamamen istediği yönde kullanamamıştır.


İngiltere'deki ünlü isimlerin de dahil edildiği bu güzel eseri kadın bakış açısından, tarafsız bir biçimde, kadının tarihteki gerçek yeri ile kurmaca edebiyattaki yerini bilmek, gelişimini ve yaşadığı zorlukları yakından görmek, tanımak ve bu zorluklara bizzat göğüs geren kadınların yaşamlarına göz atmak için mutlaka her kadın okumalı diye düşünüyorum. Erkekler okursa belki -ki hiçbir erkeğin bu kadar sabırlı olabileceğini düşünmüyorum- fırlatıp atabilir ve bir saçmalık olarak değerlendirebilir ancak bir kadın okursa hiç de yabancı olmadığı birer yaşantılar silsilesi göreceğinden kolaylıkla fırlatıp atamaz diye düşünüyorum. Durum ülkeler arasında bile aynıyken bu duruma bir dur demek ve dikkat çekmek için yazılan bu eseri mutlaka ama mutlaka okuyun, okutturun ve hatta ders kitabı yapın diyorum ben. İki cins arasındaki bu eşitsiz muamele sona ersin artık diyenlerdenseniz, bu kitabı evinizin dikkat çekici bir noktasına koyun ve okuyun, okutturun !

Kitaba puanım: 5

Daha güzel kitaplarda ve eleştirilerinde de buluşalım, kendinize iyi bakın olur mu ve de kitapsız kalmayın! 

Takipte Kalın




hasibecengizkarakuzu@gmail.com
Herkese sevgiler, 

Hasibe ♥️














You Might Also Like

0 yorum oku / yaz

Fikrini paylaşırsan çok sevinirim:)))