✿ Kitap Elestirisi: Ask : Elif Şafak ✿

6.12.16

Merhaba!

Yeni yazıdan selamlar, haftanın ikinci gününe sıkı bir başlangıç yapıp güzel bir yazı okumaya ne dersiniz? Bugünkü yazımız bir kitap eleştirisi olacak, hem de güzel bir kitap eleştirisi olacak. Hadi hemen başlayalım o zaman :)

Okuduğum son kitap yine uzunca bir süre önce okuduğum ve ikinciye tekrardan okuduğum Elif Şafak'ın Aşk isimli kitabı, sizlerle bugün bu kitabı ve kendi görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Ayrıntılar için okumaya devam lütfen ^^
*
Kitabımız, Doğan Kitap'tan çıkma ve yaklaşık olarak 415 sayfa...


Bu kitap benim kendi kütüphaneme ait ve ben açıkçası bundan gurur duyuyorum çünkü bazı kitapları dönüp dönüp yeniden okumak her okumada kişiye başka başka getiriler sağladığından bu kitap da yeniden ve yeniden okunacak kitaplardan. Benim de dediğim gibi ikinciye okuduğum bir kitaptı zaten ^^
*
Kitabın dış kapaklarını çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim, pembeyi her zaman çok çok sevsem de kitapta ilahi bir aşk anlatıldığından dolayı beyaz olmasını tercih ederdim. Yine arka kapakta sadece kitabın içerisinden bir bölüm mevcut, daha özenli ve itinalı farklı bir metin seçilebilirdi. Ancak ben bu durumların sanırım kitabın orijinalinin İngilizce yazılmış olup, sonradan Türkçeye çevrilmiş olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Bu arada ilk defa bir Türk yazarın orijinal İngilizce kitabının yine kendi anadiline çevrilmiş halini okuduğum için de şaşkınım :)
*
İki okumam arasında epey zaman olduğunu söylemeliyim önce ve ilk okumamın zamanını hatırlamıyorum. Ancak kitabın sonunu bile hatırlayamadığıma epey önce okumuş olmalıyım. Bu yüzden kitabı sanki ilk kez okuyormuşum gibi hissettim.


Kitabın biçimsel özellikleri şöyle: Kitap ismi, editör bilgileri, kitap ismi, atıf cümlesi, not ve önsöz ile kitaba giriş yapılıyor. Kitabımız kişi isimleriyle başlayan ve altında da tarih ve yer bilgisi yer alan bölümcükler şeklinde yazılmış, birçok karakterin gözünden okuyoruz sayfaları. Kitapta italik, kalın yazı stilleri kullanılmış ve çok özenilmiş. Bölümlerden büyük olarak ana beş bölüm var kitapta, Toprak, Su, Rüzgar, Ateş, Boşluk. Toprak : Hayattaki Derin, Sakin, Katı Şeyler, Su: Hayattaki Akışkan, Kaygan ve Değişken Şeyler, Rüzgar: Hayattaki Terk, Göç ve Devr Eden Şeyler, Ateş: Hayattaki Yakan, Yıkan, Yok Eden Şeyler, Boşluk: Hayatta Varlıklarıyla Değil Yokluklarıyla Bizi Yok Eden Şeyler... Son olarak yararlanılan kaynaklarla yazar hakkında bir metin sunuluyor ve de kitabımız sonlanıyor.


Kitabın genel olarak aslında iki konusu var diyebiliriz ve iç içe geçmiş paralel hikayeler... İlk olarak Ella Rubinstein ile tanışıyoruz: Üç çocuk annesi, evli ve mutsuz Ella... Ev hanımı olan Ella, hayatından sıkılmıştır ve mutsuzdur. Eşinin kendisini aldattığını da bilmekte fakat bunu da kabullenmiş gözükmektedir. Hayatını değiştirmek istemektedir, fakat bunu nasıl yapacağını bilmemektedir. Bir gün başvurduğu sayısız iş ilanı içinden birisi geri döner ve Ella bir yayınevinde editör asistanının asistanı olarak göreve başlar. İlk iş olarak İslam mistisizmi ile ilgili olarak İskoçyalı bir dervişin yazdığı roman müsveddesini okumakla görevlendirilir. Kendisiyle hiç alakası olmayan, başka bir dinin alimlerini, Konyalı Mevlana Celaleddin Rumi ile Şems-i Tebrizi arasındaki dostluğu, ruhdaşlığı, yoldaşlığı, Allah aşkını anlatan bu kitabı okumaya başlar ve dünyadaki en büyük değişimi geçirir... Hayatına bir çeki düzen verir ve aşkı tanır, o çok merak ettiği ve inanmadığı aşkı...
*
Kitabın aslında iki hikayesi var dedim ama yukarıda çok açamadım: Biri Ella, David, Jeannette, Avi, Orly Rubinstein ve Esther halalı günümüz yaşantısı, 2008'in Amerikası... Biri ise, bundan sekiz yüz yıl öncesine ait Mevlana ve Şems'li Konya... Bu iki hikaye aslında iç içe geçmiş durumda ve birbirlerini tamamlar nitelikte. Farklı kişilerin ağzından çeşitli zaman dilimlerini okusak da bunlar da yine iç içe, yani geçmiş ya da günümüz diye ayrıştırılmamış. Kişi ismini görünce otomatikman o zamana geçiyorsunuz zaten !


Kitapta Mevlana ile Şems'in dostluğu, hikayeleri, karşılaşmadan evvelki halleri özellikle Şems'in hayatından epey kesit okuyoruz, yolları kesiştikten sonraki yılları, bu yıllarda yaşadıkları zorluklar, o dönemin ahlak ve din anlayışı, insanların bu ilişkiye bakış açıları, yanlış anlamaları, semanın ortaya çıkışı, dervişler ve sufilerin yaşamları, çeşitli kıssadan hisseler, hikayeler, ibretlik hikayeler, birkaç hakikat yolcusunun hikayesi, bu büyük din alimlerinin kişilik özellikleri, yaşamları, değiştirdikleri hayatlar, yaşantılarından önemli kesitler ve Şems'in meçhul ölümü... Bu güzel Hak dostluğuna dair öyle güzel ve önemli noktalar aktarılıyor ki kitapta, bu hikayeyi hiç bilmeyenler ya da Mevlana ve Şems'i ilk kez tanıyacak olanlar için bile özet niteliğinde. Özellikle bu kısımları ayrı bir keyifle okuduğumu eklemem gerek.
*
Kitapta eski zaman dilimlerinden bahsedilse de o dönem çok güzel yansıtılmış ve ifade edilmiş. Özellikle o dönemdeki karakterler ve bu karakter yansımaları da başarılı. Kitabın dili de buna yardım eder nitelikte, günlük konuşma dili. Tabi ki arada bazı eski kelimeler de mevcut ancak çoğunlukla herkese hitap eder bir dile sahip bu kitap.


Kitapta, Şems'in Sufilerin ve Gezgin Ruhlu Dervişlerin 40 Altın Kuralı'ndan da yeri geldikçe tek tek bahsediliyor. Bunları sizler için yazımın en altında derlemek istiyorum. Umarım severek okursunuz.
*
Öncelikle bir Hak yolunu bulma romanı olduğundan belki konu olarak herkese hitap etmeyebilir ancak bence herkes okumalı, çünkü her ne kadar Moğollar, Memlukler devrinde geçse de bu güzel dostluk hikayesi, bu coğrafyada yaşayan herkesi ilgilendirir diye düşünüyorum ve en kısa sürede Konya'yı ziyaret etmek istiyorum.
*
Kitapta, iki farklı konu olunca, siz aslında iki farklı hikaye ya da iki farklı kitap okumuş gibi oluyorsunuz. Hem geçmişte hem günümüzde aşkı anlatıyor bizlere bu kitap ve bence herkesin kütüphanesindeki nadide yerleri hak ediyor. İleride tekrar tekrar okumak istiyorum bu kitabı ^^


Bolca, tasvir, benzetme var kitapta, kişi tasvirleri özellikle başarılı. Birkaç yerde birazcık +18'lik kısımlar mevcut, oralar belki küçüklere okutulmamalı ancak onun dışında özellikle gençlere ve yetişkinlere önerebileceğim bir kitap. Tasavvuf, Mevlevilik, Mevlevi dervişliği, Sufilik, Sufizm, Dervişlik, İslam mistisizmi, Mistisizm, Konya, Mevlana, Mevlana ile Şems'in dostluğu hakkında ilginizi çekebilecek bir sürü bilgi var bu kitapta, eğer ilginizi çekiyorsa mutlaka okumanız gereken bir eser diye düşünüyorum.
*
Benim elimde bu güzel dostluğu anlatır üç kitap var: Elif Şafak / Aşk, Aşkın Gözyaşları serisi / Sinan Yağmur ve Bab-ı Esrar / Ahmet Ümit. Bu üç kitabın da konusu aynı sayılır, hepsi Mevlana ile Şems'in dostluğunu konu edinir kendine. Bir sıralama yapmam gerekirse, en başarılısı bence elbette ki Aşkın Gözyaşları serisi, sonrasında Elif Şafak'ın Aşk kitabı ve en son Bab-ı Esrar. Daha önceden Bab-ı Esrar kitabını okuyup blogumda yorumlamıştım, ona da şuradan ulaşabilirsiniz. Dolayısıyla en önce Aşkın Gözyaşları serisini okumanızı naçizane tavsiye edebilirim, o seride her bir karakter ayrı birer kitap olduğundan çok daha fazla bilgi sahibi olabiliyorsunuz, bu güzel eserlerin yorumları da okuyup bitirince blogumda olacak elbette, Aşkın Gözyaşları serisi olarak tek bir yazıda yazmayı planlıyorum.


2008'deki Ella Rubinstein'e gelecek olursak, bence en doğrusunu yapan cesur bir kadın karakter olarak kendini gerçekleştirdi bence. Yine kitapta pek çok kadın kahraman vardı, Kimya, Çöl Gülü, Kerra, Gevher Hatun, Manolya gibi. Hepsi de gerçek birer kahramandı; yine Sarhoş Süleyman, Dilenci Hasan da birer kahramandı.
*
Dönem kitabı olmasına rağmen o dönemi yansıtma konusunda yazarın çok dengeli bir tutum sergilediğini düşünüyorum; ne çok az bahsetmiş o dönemden ne de çok fazla. Yine günümüze gelecek olursak da sıradan bir ev hanımının munis hayatını anlatan sıradan notlarla çok da derinlere inmeden konunun özünü korumuş yani 'Aşk' meselesinde sabit kalarak konudan sapmamış. Ve farklı şeyler, Allah aşkını ve dervişliği yol gösteren Şems ile Mevlana'nın dostluğunu geri planda bırakmamış.
*
Kitapta, aslında kesin bilgiler yer almıyor, zaten internette arattığınızda da özellikle Şems'in ölümüyle ilgili olarak şaibeler mevcut. O nedenle muhtemelen benim de aklıma yatan bir sonla yazar da kendi aklına yatanı yazmış diye düşünüyorum çünkü çok çeşitli iddialar var ortada. O nedenle bazı konularda rivayetlerden yola çıkıldığını da belirtmek gerek, gerçi ben de çok bilmiyorum hangisi doğru ya da hangisi değil ancak düşüncelerim bu yönde.


Elif Şafak'tan okuduğum ilk ve tek kitap olma özelliğini de gösteren bu eseri gerçekten çok beğendim. Bence dengeden kopmadan keyifli bir okuma vadediyor, çok hızlı bir okuma olacağını söyleyemem ancak bence karlı bir okuma olacağı kesin, hem güzel bir roman okuyorsunuz hem de bir sürü bilgi sahibi oluyorsunuz. Bu arada yazara karşı kesinlikle bir antipatim yoktu, sadece öyle denk geldiği ve araya farklı bir sürü okuma girdiği için benim okuduğum tek kitap olarak kaldı, ama diğerlerinde de gözüm var ^^ Özellikle otobiyografik romanı Siyah Süt, benim ilk hedefim.
*
Çok rahatsız edici olmasa da kitapta birkaç yazım yanlışı vardı ne yazık ki, dikkatimi çekti :)
*
Kendi coğrafyanızdan ve kendi özünüzden emsalsiz bir dostluk öyküsü okumak ve iki ummanın ömrüne kısaca bakmak istemez misiniz? Sabır gerektiren bu yolda hepinize keyifli okumalar derttaşlar, bu kitabı mutlaka okumalısınız diyorum ve hepinize keyifli günler diliyorum!


GÖNLÜ GENİŞ VE GEZGİN SUFİ MEŞREPLİLERİN 40 ALTIN KURALI
1- Birinci Kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
2- İkinci Kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!
3- Üçüncü Kural: Kuran, dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.
4- Dördüncü Kural: Kainattaki her zerrede Allah'ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil; her an her yerdedir. Allah'ı görüp yaşayan olmadığı gibi O'nu görüp ölen de yoktur. Kim O'nu bulursa sonsuza dek O'nda kalır.
5- Beşinci Kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. 'Aman sakın kendini' diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği 'Bırak kendini, ko gitsin!' Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
6- Altıncı Kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.
7- Yedinci Kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat'i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
8- Sekizinci Kural: Başına ne gelirse gelsin karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
9- Dokuzuncu Kural: Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı, gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
10- Onuncu Kural: Ne yöne gidersen git- Doğu, Batı, Kuzey, Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
11- On Birinci Kural: Ebe bilir ki, sancı çekilmeden doğum olmaz. ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir 'sen' zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
12- On İkinci Kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
13- On Üçüncü Kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca, şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.
14- On Dördüncü Kural: Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. 'Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir' diye endişe etme. Nereden biliyorsun, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
15- On Beşinci Kural: Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek her birimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire, eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab, noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser kusursuzluğu hedefler.
16- On Altıncı Kural: Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan'dan ötürü yaratılanı sevmeden ne layıkıyla bilebilir ne layıkıyla sevebilirsin.
17- On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte ölür. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
18- On Sekizinci Kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara, dışında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan'ı tanır.
19- On Dokuzuncu Kural: Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
20- Yirminci Kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
21- Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk'ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.
22- Yirmi İkinci Kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.
23- Yirmi Üçüncü Kural: Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde...
24- Yirmi Dördüncü Kural: Madem ki insan eşref-i mahlukattır yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
25- Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve Cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak tepetaklak cehenneme düşüveririz.
26- Yirmi Altıncı Kural: Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
27- Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa sana gerisin geri şer yankılanır. Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse dünya değişir.
28- Yirmi Sekizinci Kural: Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir ne de geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu anın hakikatini yaşar.
29- Yirmi Dokuzuncu Kural: Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, 'ne yapalım kaderimiz böyle' deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.
30- Otuzuncu Kural: Hakiki Sufi öyle biridir ki, başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez. Sufi kusur görmez. Kusur örter.
31- Otuz Birinci Kural: Hakk'a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimisi ayrılık acısı çeker; kimi maddi kayıp... Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.
32- Otuz İkinci Kural: Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı'ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun, ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!
33- Otuz Üçüncü Kural: Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.
34- Otuz Dördüncü Kural: Hakk'a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.
35- Otuz Beşinci Kural: Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
36- Otuz Altıncı Kural: Hileden desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O'nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan!
37- Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.
38- Otuz Sekizinci Kural: 'Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?' diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
39- Otuz Dokuzuncu Kural: Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde... Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz. Ölen her Sufi için bir Sufi daha doğar.
40- Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK'ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır hasretinde...
*
Umuyorum ki yazımı keyifle okudunuz ve sizlere biraz bilgi biraz keyif verici bir yazı olmuştur. Yeni yazılarda da görüşelim lütfen ! Yazımı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşmayı ve blogumu sağ üst köşeden takibe almayı unutmayın :) Eğer beni sosyal medyadan da takip ederseniz yeni yazılarımdan ilk haberdar olanlardan olabilirsiniz...


Yeni yazılarda görüşürüz :))

Takipte Kalın





hasibecengizkarakuzu@gmail.com
Herkese sevgiler, 

H. ♥️

You Might Also Like

5 yorum oku / yaz

  1. Aşk kitabi hakkinda fazla iyi seyler duymamis. Oyuzden de okumamistimm.. Hatta sende iyi bir elestirici yapacksin diye, vicdsnimi rahatlatacaktm 😄 iyi ki okumamisim diye.. Lakin bekledigim gibi olmayip suan vicdanim sizliyor 😄😄 hadi nakalim hayrlisi kismet olursa kitabi okumak neden olmasin diyeyim bu yazidsn sonra

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayy yorumunuzu okuyunca bir mutlu oldum ya ^^ Ben çok çok beğendim ancak elbette beğenmeyenler de olacaktır. Bence kitabı kendiniz okuyup kararınızı vermelisiniz, ayrıca nesini beğenmemişler ben de bir araştırıp bakayım merak ettim :p

      Sil
  2. Çok güzel yazmışsın :) Eline sağlık. Yıllar önce okumuştum. Ancak konusunu bile unutmuşum şimdi bir şeyler canlandı kafamda :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, ben de yıllar önce okumuştum ^^ Bayağı unutmuşum ben de, bazı yerleri hiç hatırlamıyordum :)

      Sil
  3. -247-269.sayfanın sonu ve 270.sayfanın başlangıcında ufak bir sex sahnesi geçiyor.ilahi aşkın anlatıldığı bir kitapta ne kadar doğru buluyorsunuz?

    -273.sayfada Kimya karakterinin büyük alim Şemsi Tebrizi ile aşk oyunları yaşadığını, Şemsin kendisine resmen kur yaptığını Kimya yı sanki ayartmak istediği aksedilmiş.Şems Kimya nın elini tutacak yanağını okşayacak taa dudaklarına kadar ve kimse bunu görmeyek mümkün mü?? Hadi diyelimki kimse görmedi!! Böyle büyük bir alimi bunları yapmış gibi aktarmak vicdana sığar mı???

    İnsana insan gibi değer veren bu büyük insanların benim bile ağzım varmıyor söylemeye orospu,fahişe gibi aşağılayıcı yakıştırmalarıkullanır mı acaba???

    Kitabın masumane bir hikayeden ibaret olduğunu düşünmek çok zor.Şemsi ,Mevlana yı olduğundan tamamen farklı iki karakter gibi yansıtmış.

    Kitabı okuyan her göz aynı şeyi görmeye bilir söylediklerim düşüncelerim.

    YanıtlaSil

Fikrini paylaşırsan çok sevinirim:)))