✿ Kitap Elestirisi: Bögürtlen Kısı - Sarah Jio ✿
31.12.16
Merhaba!
Yılın son yazısı işte karşınızdaaa dıt dırı dıt dıdıt! Hayırlısıyla 2016'yı da bitirdik ve yepyeni bir yıla ve inşallah güzelliklerle geçecek her bir gününe hazırız :) Bugün yılın son gününde - en altta mutlaka 'Seneye görüşürüz' esprisini yapacağım emin olun ^^ - sizlerle okuduğum son kitabı, eleştiri ve yorumlarını paylaşmak istiyorum. Hadi hemen başlayalım!
*
Kitabımız, Arkadya Yayınları'ndan çıkma ve yaklaşık olarak 353 sayfa..
Sarah Jio, benim uzun zamandır ismini ve methini sürekli duyduğum bir yazar, ancak tarzlarımızın uyuşmama sorunu nedeniyle okumayı sürekli erteliyordum, ancak kitap alışverişlerimin birinde kendisinin aynı anda üç kitabını -hala neden aldığımı kendime sorsam da- edinme fırsatım oldu ve harika üç güzellik okunmayı bekler durur oldu. Ben de geçenlerde kitaplarımı yeniden düzenlemiştim, malesef bu evde kitaplık olmadığından okuduklarımı kaldırıp yerine blogda yazısı olmayan ama daha önceden okuduğum kitapları çıkarmıştım. İşte o esnada gün yüzüne çıkmış bu ve ne okusam diye bakınırken birden bu şahaneyi gördüm, elimde de doğru düzgün kitap yoktu, okudum gitti ^^ Ancak bu kitap sayesinde Jio'yu bu zamana kadar neden okumadım diye kendime kızdığım doğru :) Jio bu arada tam bir afet ^^ Üç tane de güzel evladı varmış, kitapları onlara ve evladını kaybeden annelere adıyor, ne anlamlı bir davranış!
Kitabın, adı, kapakları, konusu beni benden aldı. Tam isabet ! Kapaklar hayatımda gördüğüm en güzel kapaklardan, bana bu yazar hem kapak tarzıyla hem de işlediği konular ile biraz Debbie Macomber'ı hatırlattı, sanırım aynı kategorideler. Bayıldım tek kelimeyle, baktıkça bakasım geliyor. Kış mevsimiyle ilgili herhalde gelmiş gelebilecek en güzel kapaklardan biridir. Artık ismine aşina olduğum İlknur Muştu'ya ait bir tasarımmış, bir önceki okuduğum kitap da kendisine aitti, tebrik ediyorum, çok başarılı! Arka kapak ise hiçbir şey söylemeye lüzum bırakmıyor, harikulade diyebilirim. Bilgiler öyle dozunda ki, ne çok fazla spoi yiyorsunuz ne de konunun ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Meraktan öldüm doğrusu, okurken...
Kitabın biçimsel özellikleri şöyle:Özlü bir sözün yer aldığı ilk sayfa, kitabın detaylı bilgileriyle dolu ikinci sayfa, kitap, yazar, yayınevi isimli üçüncü sayfadan sonra Türk okurlara bir metnin yer aldığı sayfa geliyor. Atıf sayfasından sonra ise birinci bölümle kitaba giriş yapıyoruz. Yirmi bölüm şeklinde hazırlanan kitapta bir geçmiş bir günümüz yer alıyor, geçmişteki bölümlerde başlıklar Vera olarak hazırlanırken günümüzdeki bölümlerde Claire ismi yer alıyor bölüm başlarında. Son olarak da Yazarın Notu kısmıyla ve Benim Kış Notlarım kısmıyla kitap sonlandırılıyor. Kalın karton kapak şeklinde tasarlanan ön ve arka kapakta içeriye kıvrılan kısımlarda kitapla ilgili söylenen güzel övgülerle yazar hakkında ve resminin olduğu kısımlar yer alıyor.
Böğürtlen Kışı ismini ilk duyduğumda neyin nesidir bilmiyordum ancak yazarımız muhteşem bir şekilde ilk evvela bu konuya değinip laf içerisine yedirerek okuru bir güzel aydınlatıyor, teşekkür ederiz sevgili yazar! Böğürtlen Kışı, genel olarak mevsimsiz soğuklara verilen isimmiş, kitapta da hem geçmişte hem de gelecekte Mayıs ayında kar fırtınası kopuyor, kitabın çok sevdiğim ismi de buradan geliyor.
Konuya geçelim hemen, gerçi arka kapak bana hiç bir söz bırakmamış ^^ Vera Ray 1933 yılında Seattle'da küçük oğlu Daniel ile yaşamakta ve bir otelde hizmetçilik ederek zar zor geçinmektedir. Her gece oğlunu yalnız bırakıp mecburen para kazanmak için işe gitmektedir. Çok sevimli oğlunu elbette yanında götürmek istemektedir ancak patronu onu kovacağı gerekçesiyle çocuğu getirmesini yasaklamıştır. Yine böyle bir gün, karlı bir Mayıs günü Vera, Daniel'i yalnız bırakarak işe gider, her sabah olduğu gibi koşarak da oğlunun yanına gelir. Ancak o gün, kötü bir gündür çünkü Daniel ortadan kaybolmuştur. Her yere bakan, arayan Vera polise gittiğinde oğlunun kaçtığını iddia ederler ve ona yardım etmezler. Küçük çocuğa ne olduğu belirsizdir, sonrasında daha da garipleşen dava bir fahişe olduğu iddia edilen Vera Ray'in tanınmaz cesedinin Washington Gölü'nde yüzmesiyle birlikte kapatılır, annenin intihar ettiğine çocuğunsa aslında kimsenin umrunda olmadığı için kaçtığına kanaat getirilir. Yıllar sonra, Seattle'da aynı Mayıs fırtınası kopar ve köklü bir gazete muhabiri olan Claire Aldridge bu fırtınayla ilgili yazıda görevlendirilir. Hava durumuyla ilgili bilgi toplarken bu hikayeye denk gelen Claire zavallı anne ve oğluna neler olduğunu ortaya çıkarmak için hem ailesiyle hem de zorlu kış şartlarıyla mücadele etmeye başlar, buna bir de evliliğinde yaşadığı travmanın neden olduğu evlilik sorunları eklenince Claire müthiş bir çıkmaza girer.
Konu gerçekten efsane, tarzı falan düşünmeden sırf meraktan okumak isteyeceğim bir kitap benim için. Konuyu gerçekten çok ama çok sevdim, böyle gizemli kalan ve sonu belirsiz kim bilir kaç dava vardır. Keşke hepsinin aydınlanma ihtimali olsa !
Kitapta, bir geçmişe gidiyoruz, 1933'lerin Amerikasına, bir de günümüze geliyoruz, bir bölüm bir bölüm şeklinde tasarlanmış. Ve bölüm başlığında Claire ile Vera isimleri geçiyor. Çok üzülerek söylemem gerekir ki zavallı Daniel'e yazarımız her ne kadar okuru şüphelilere çekmek için çok uğraşsa ve karşımıza iki üç zanlı çıkarsa da ne olduğunu en başından anladım. Bir olayda zenginler yer alıyorsa ve karşı taraf zavallı fakir bir kızsa, olayda tek bir son olabilir zaten. Bu bakımdan Türk sinemasının klasiği ve hatta yeri geldikçe dalga geçilen efsane konusu, zengin oğlan, fakir kız ve türevlerinden birine ev sahipliği yapıyor roman. Bu beni biraz hayal kırıklığını uğratsa da neyse ki yazarımızın bunu işleyişi çok daha derin ve duygusal olduğundan bir Türk filmi enstantanesi yaşamadık okurken ^^
Kitabın arka kapağındaki konu elbette çok daha farklı bir şekilde işlenebilirdi, yani okurun zaten en başından tahmin ettiği şey olmak zorunda değildi, zaten en başında tahmin ettiğimden sonraları benim için sadece tevatürdü. Sonu da beklediğim gibi çıktı, pek keyif alamadım o nedenle. Kitapta daha fazla yöne gidilebilirdi ama yazar konuyu ve sonucu çok fazla dağıtmak istemediğinden herhalde biraz kısa kesti.
O dönemin Amerikasını iyi ve kötü tüm yönleriyle işlediği ve yine o dönemde gerçi şimdi de aynı da, zengin ve fakir ayrımının ne kadar kötü olduğuna da değindiği için yazarımızı tebrik ediyorum. Demek ki bu sadece Türkiye'ye özgü bir şey değil, dünyanın hangi döneminde veya neresinde olursanız olun zenginseniz zenginsinizdir ve ona göre muamele görürsünüz, fakirseniz de fakirsinizdir, yine ona göre muamele görürsünüz ya da hiçbir şey görmezsiniz demek daha doğru olur..
*
Vera... Ah Vera, gençliğin verdiği o tatlı mayışıklıkla ölümsüz bir aşktan doğan Daniel... Bu ikisi benim ciğerlerimi dağladılar ya, kadın okurlar yanlarına mendil almayı unutmasınlar sakın okurken, hele Vera'nın Daniel'e mektubunu Warren okurken ağlamamak mümkün değil. Kitapta yine betonarleşme ile de ilgili kıyı kıyı dokunduruyor yazar, Kafe Lavanto da çok sevdiğim mekanlardan oldu.
Büyük puntoyla hazırlanan kitabımız, her kesimden okuru kendine çekiyor ve okumaları için adeta yüreklendiriyor. Orta ve üzeri yaştaki kitap kurtları da kolayca okusunlar diye düşünülmüş herhalde. Ben genelde orta punto sevsem de çok problem etmedim.
*
Genelde kendimce şöyle bir düzenleme yapıyorum, biliyorum çok zekice ^^ İsminde ya da konusunda kış geçen kitapları kış mevsiminde okumak üzere kenara bırakıyorum, Debbie Macomber'in elimde bir kitabı var yine öyle yapmıştım. Bu da okumak için kışı beklediğim kitaplardandı, severek okudum da. Ancak kış mevsiminde, dışarıda kar varken karlı hikayeler okumak daha mantıklı geliyor ve daha çok tat alırım diye düşünüyorum, sizler ne dersiniz?
Kitabın gayet kolay ve basit bir dili var, günlük konuşma dilini ustalıkla döktürüyor yazarımız. Pek çok tasvir, betimleme mevcut ancak insan tasvirlerinde biraz gerilik sezdim ben, örneğin; Claire'in esmer olduğu dışında aklımda kalan pek bir şey yok malesef. Yine belki biraz Daniel hariç diğerlerinin de kafamda pek canlandırması yok. Eksik kalmış ! Ve yine sadece bir yerde yazım yanlışı gördüm.
*
Kitabın kalınlığına aldırmamanızı dilerim, çünkü birkaç günde o kadar akıcı ki bitiriyorsunuz hemen. Kalın gözükmesin gözünüze, büyük punto sebebiyle kalın duruyor zaten. Keşke daha uzun olsaydı diyorum şimdilerde, biraz kısa kalmış hikaye.
Arka kapakta Claire ile ilgili travma sebebinin verilmiş veya şöyle diyelim çıtlatılmış olmasından sonra kitap içerisinde birkaç bölüm okuru deli eden belirsizlik ve bu olayın gizemli tutulması ise kitabın büyük handikapı olmuş. Yani Türkçe konuşacak olursam; arka kapakta Claire'in bebek kaybettiği yazılıyken yazarımız, kitaptaki Claire bölümlerinde bu olayı bayağı gizli kapaklı tutmuş. Sanki bir sırmış gibi. Bari arka kapağa yazmasaydınız ^^^^
Kitaptaki isimlere yine bayıldım; Charles ve Josephine hariç. Hepsi estetik ve titizlikle seçilmişti, Dominic, Vera, Daniel, Claire, Cassandra, Lon gibi. Değişik isimleri hepimiz severiz, çünkü bir bakıma kitaba karakter katanlardır onlar. Ve kitaplar akıllarda karakterlerinin ismiyle yer ederler.
*
Bu kadar güzel bir kitabı bu kadar uygun bir fiyata aldığım için kendimi şanslı sayıyorum. Kitabı anneme de okutmayı düşünüyorum, eminim o da sevecektir.
Kitabın sonunda kuşe kağıda baskılı 'Benim Kış Notlarım' bölümünü ise sevmemek mümkün mü? Çok güzel düşünülmüş, keşke her kitabın arkasında o kitaba dair hissettiklerimizi ekleyebileceğimiz bölümler olsa, okur biraz daha karakter kazansa ?
*
Akıcı, dramatik, kolay okunur bir kitap arayışındaysanız Macomber kitaplarından sonra sanırım sizlere aynı muhteşem hissi verebilecek Jio kitaplarını öneririm. Kitabın arka kapağında da söylediği gibi ben bu hikayeyi kolay kolay unutamayacağım. Çünkü yazar zavallı Vera'ya bir yere kadar ve oldukça sınırlı bir alanda yer verse de onu ve duygularını öyle güzel tasvirlemiş ve bizlere anlatmış ki sanki bizler de Verayız ve bu hisler bizim hislerimiz. Evlat kaybetmenin tasviri mi olurmuş demeyin, bu hisleri evet sadece yaşayan bilir ancak bizler de işte böyle empati yapabiliriz. Bu arada Vera'nın hislerindeki gerçekliğin nereye dayandığını yazar kitabın sonunda yer alan aşırı samimi yazısında kendisi zaten dile getiriyor. Yine kitap başlarında özellikle Türk okurlara ithaf edilen bölümü de sevdim.
Kitabın ilk iki bölümünde yazar Claire ve Vera'yı bizlere ( Bu arada hadi biraz spoi: Vera, Claire'in gayriresmi büyükannesi oluyor ) daha iyi tanıtabilmek için sadece ilk iki bölümde başlıkta soy isimleriyle sunuyor. Sonrasında klasik Claire ve Vera oluyorlar onlar.
Kitabı çok çok sevdim ve iliklerime kadar hissettim. Tavsiye eder miyim? Bu tür kitapları seviyorsanız neden olmasın? Kendinize çok çok iyi bakın, tabii evlatlarınıza da öyle... Yeni yazılarda da görüşelim lütfen ! Yazımı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşmayı ve blogumu sağ üst köşeden takibe almayı unutmayın :) Eğer beni sosyal medyadan da takip ederseniz yeni yazılarımdan ilk haberdar olanlardan olabilirsiniz...
Yılın son yazısı işte karşınızdaaa dıt dırı dıt dıdıt! Hayırlısıyla 2016'yı da bitirdik ve yepyeni bir yıla ve inşallah güzelliklerle geçecek her bir gününe hazırız :) Bugün yılın son gününde - en altta mutlaka 'Seneye görüşürüz' esprisini yapacağım emin olun ^^ - sizlerle okuduğum son kitabı, eleştiri ve yorumlarını paylaşmak istiyorum. Hadi hemen başlayalım!
*
Kitabımız, Arkadya Yayınları'ndan çıkma ve yaklaşık olarak 353 sayfa..
Sarah Jio, benim uzun zamandır ismini ve methini sürekli duyduğum bir yazar, ancak tarzlarımızın uyuşmama sorunu nedeniyle okumayı sürekli erteliyordum, ancak kitap alışverişlerimin birinde kendisinin aynı anda üç kitabını -hala neden aldığımı kendime sorsam da- edinme fırsatım oldu ve harika üç güzellik okunmayı bekler durur oldu. Ben de geçenlerde kitaplarımı yeniden düzenlemiştim, malesef bu evde kitaplık olmadığından okuduklarımı kaldırıp yerine blogda yazısı olmayan ama daha önceden okuduğum kitapları çıkarmıştım. İşte o esnada gün yüzüne çıkmış bu ve ne okusam diye bakınırken birden bu şahaneyi gördüm, elimde de doğru düzgün kitap yoktu, okudum gitti ^^ Ancak bu kitap sayesinde Jio'yu bu zamana kadar neden okumadım diye kendime kızdığım doğru :) Jio bu arada tam bir afet ^^ Üç tane de güzel evladı varmış, kitapları onlara ve evladını kaybeden annelere adıyor, ne anlamlı bir davranış!
Kitabın, adı, kapakları, konusu beni benden aldı. Tam isabet ! Kapaklar hayatımda gördüğüm en güzel kapaklardan, bana bu yazar hem kapak tarzıyla hem de işlediği konular ile biraz Debbie Macomber'ı hatırlattı, sanırım aynı kategorideler. Bayıldım tek kelimeyle, baktıkça bakasım geliyor. Kış mevsimiyle ilgili herhalde gelmiş gelebilecek en güzel kapaklardan biridir. Artık ismine aşina olduğum İlknur Muştu'ya ait bir tasarımmış, bir önceki okuduğum kitap da kendisine aitti, tebrik ediyorum, çok başarılı! Arka kapak ise hiçbir şey söylemeye lüzum bırakmıyor, harikulade diyebilirim. Bilgiler öyle dozunda ki, ne çok fazla spoi yiyorsunuz ne de konunun ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Meraktan öldüm doğrusu, okurken...
Kitabın biçimsel özellikleri şöyle:Özlü bir sözün yer aldığı ilk sayfa, kitabın detaylı bilgileriyle dolu ikinci sayfa, kitap, yazar, yayınevi isimli üçüncü sayfadan sonra Türk okurlara bir metnin yer aldığı sayfa geliyor. Atıf sayfasından sonra ise birinci bölümle kitaba giriş yapıyoruz. Yirmi bölüm şeklinde hazırlanan kitapta bir geçmiş bir günümüz yer alıyor, geçmişteki bölümlerde başlıklar Vera olarak hazırlanırken günümüzdeki bölümlerde Claire ismi yer alıyor bölüm başlarında. Son olarak da Yazarın Notu kısmıyla ve Benim Kış Notlarım kısmıyla kitap sonlandırılıyor. Kalın karton kapak şeklinde tasarlanan ön ve arka kapakta içeriye kıvrılan kısımlarda kitapla ilgili söylenen güzel övgülerle yazar hakkında ve resminin olduğu kısımlar yer alıyor.
Böğürtlen Kışı ismini ilk duyduğumda neyin nesidir bilmiyordum ancak yazarımız muhteşem bir şekilde ilk evvela bu konuya değinip laf içerisine yedirerek okuru bir güzel aydınlatıyor, teşekkür ederiz sevgili yazar! Böğürtlen Kışı, genel olarak mevsimsiz soğuklara verilen isimmiş, kitapta da hem geçmişte hem de gelecekte Mayıs ayında kar fırtınası kopuyor, kitabın çok sevdiğim ismi de buradan geliyor.
Konuya geçelim hemen, gerçi arka kapak bana hiç bir söz bırakmamış ^^ Vera Ray 1933 yılında Seattle'da küçük oğlu Daniel ile yaşamakta ve bir otelde hizmetçilik ederek zar zor geçinmektedir. Her gece oğlunu yalnız bırakıp mecburen para kazanmak için işe gitmektedir. Çok sevimli oğlunu elbette yanında götürmek istemektedir ancak patronu onu kovacağı gerekçesiyle çocuğu getirmesini yasaklamıştır. Yine böyle bir gün, karlı bir Mayıs günü Vera, Daniel'i yalnız bırakarak işe gider, her sabah olduğu gibi koşarak da oğlunun yanına gelir. Ancak o gün, kötü bir gündür çünkü Daniel ortadan kaybolmuştur. Her yere bakan, arayan Vera polise gittiğinde oğlunun kaçtığını iddia ederler ve ona yardım etmezler. Küçük çocuğa ne olduğu belirsizdir, sonrasında daha da garipleşen dava bir fahişe olduğu iddia edilen Vera Ray'in tanınmaz cesedinin Washington Gölü'nde yüzmesiyle birlikte kapatılır, annenin intihar ettiğine çocuğunsa aslında kimsenin umrunda olmadığı için kaçtığına kanaat getirilir. Yıllar sonra, Seattle'da aynı Mayıs fırtınası kopar ve köklü bir gazete muhabiri olan Claire Aldridge bu fırtınayla ilgili yazıda görevlendirilir. Hava durumuyla ilgili bilgi toplarken bu hikayeye denk gelen Claire zavallı anne ve oğluna neler olduğunu ortaya çıkarmak için hem ailesiyle hem de zorlu kış şartlarıyla mücadele etmeye başlar, buna bir de evliliğinde yaşadığı travmanın neden olduğu evlilik sorunları eklenince Claire müthiş bir çıkmaza girer.
Konu gerçekten efsane, tarzı falan düşünmeden sırf meraktan okumak isteyeceğim bir kitap benim için. Konuyu gerçekten çok ama çok sevdim, böyle gizemli kalan ve sonu belirsiz kim bilir kaç dava vardır. Keşke hepsinin aydınlanma ihtimali olsa !
Kitapta, bir geçmişe gidiyoruz, 1933'lerin Amerikasına, bir de günümüze geliyoruz, bir bölüm bir bölüm şeklinde tasarlanmış. Ve bölüm başlığında Claire ile Vera isimleri geçiyor. Çok üzülerek söylemem gerekir ki zavallı Daniel'e yazarımız her ne kadar okuru şüphelilere çekmek için çok uğraşsa ve karşımıza iki üç zanlı çıkarsa da ne olduğunu en başından anladım. Bir olayda zenginler yer alıyorsa ve karşı taraf zavallı fakir bir kızsa, olayda tek bir son olabilir zaten. Bu bakımdan Türk sinemasının klasiği ve hatta yeri geldikçe dalga geçilen efsane konusu, zengin oğlan, fakir kız ve türevlerinden birine ev sahipliği yapıyor roman. Bu beni biraz hayal kırıklığını uğratsa da neyse ki yazarımızın bunu işleyişi çok daha derin ve duygusal olduğundan bir Türk filmi enstantanesi yaşamadık okurken ^^
Kitabın arka kapağındaki konu elbette çok daha farklı bir şekilde işlenebilirdi, yani okurun zaten en başından tahmin ettiği şey olmak zorunda değildi, zaten en başında tahmin ettiğimden sonraları benim için sadece tevatürdü. Sonu da beklediğim gibi çıktı, pek keyif alamadım o nedenle. Kitapta daha fazla yöne gidilebilirdi ama yazar konuyu ve sonucu çok fazla dağıtmak istemediğinden herhalde biraz kısa kesti.
O dönemin Amerikasını iyi ve kötü tüm yönleriyle işlediği ve yine o dönemde gerçi şimdi de aynı da, zengin ve fakir ayrımının ne kadar kötü olduğuna da değindiği için yazarımızı tebrik ediyorum. Demek ki bu sadece Türkiye'ye özgü bir şey değil, dünyanın hangi döneminde veya neresinde olursanız olun zenginseniz zenginsinizdir ve ona göre muamele görürsünüz, fakirseniz de fakirsinizdir, yine ona göre muamele görürsünüz ya da hiçbir şey görmezsiniz demek daha doğru olur..
*
Vera... Ah Vera, gençliğin verdiği o tatlı mayışıklıkla ölümsüz bir aşktan doğan Daniel... Bu ikisi benim ciğerlerimi dağladılar ya, kadın okurlar yanlarına mendil almayı unutmasınlar sakın okurken, hele Vera'nın Daniel'e mektubunu Warren okurken ağlamamak mümkün değil. Kitapta yine betonarleşme ile de ilgili kıyı kıyı dokunduruyor yazar, Kafe Lavanto da çok sevdiğim mekanlardan oldu.
Büyük puntoyla hazırlanan kitabımız, her kesimden okuru kendine çekiyor ve okumaları için adeta yüreklendiriyor. Orta ve üzeri yaştaki kitap kurtları da kolayca okusunlar diye düşünülmüş herhalde. Ben genelde orta punto sevsem de çok problem etmedim.
*
Genelde kendimce şöyle bir düzenleme yapıyorum, biliyorum çok zekice ^^ İsminde ya da konusunda kış geçen kitapları kış mevsiminde okumak üzere kenara bırakıyorum, Debbie Macomber'in elimde bir kitabı var yine öyle yapmıştım. Bu da okumak için kışı beklediğim kitaplardandı, severek okudum da. Ancak kış mevsiminde, dışarıda kar varken karlı hikayeler okumak daha mantıklı geliyor ve daha çok tat alırım diye düşünüyorum, sizler ne dersiniz?
Kitabın gayet kolay ve basit bir dili var, günlük konuşma dilini ustalıkla döktürüyor yazarımız. Pek çok tasvir, betimleme mevcut ancak insan tasvirlerinde biraz gerilik sezdim ben, örneğin; Claire'in esmer olduğu dışında aklımda kalan pek bir şey yok malesef. Yine belki biraz Daniel hariç diğerlerinin de kafamda pek canlandırması yok. Eksik kalmış ! Ve yine sadece bir yerde yazım yanlışı gördüm.
*
Kitabın kalınlığına aldırmamanızı dilerim, çünkü birkaç günde o kadar akıcı ki bitiriyorsunuz hemen. Kalın gözükmesin gözünüze, büyük punto sebebiyle kalın duruyor zaten. Keşke daha uzun olsaydı diyorum şimdilerde, biraz kısa kalmış hikaye.
Arka kapakta Claire ile ilgili travma sebebinin verilmiş veya şöyle diyelim çıtlatılmış olmasından sonra kitap içerisinde birkaç bölüm okuru deli eden belirsizlik ve bu olayın gizemli tutulması ise kitabın büyük handikapı olmuş. Yani Türkçe konuşacak olursam; arka kapakta Claire'in bebek kaybettiği yazılıyken yazarımız, kitaptaki Claire bölümlerinde bu olayı bayağı gizli kapaklı tutmuş. Sanki bir sırmış gibi. Bari arka kapağa yazmasaydınız ^^^^
Kitaptaki isimlere yine bayıldım; Charles ve Josephine hariç. Hepsi estetik ve titizlikle seçilmişti, Dominic, Vera, Daniel, Claire, Cassandra, Lon gibi. Değişik isimleri hepimiz severiz, çünkü bir bakıma kitaba karakter katanlardır onlar. Ve kitaplar akıllarda karakterlerinin ismiyle yer ederler.
*
Bu kadar güzel bir kitabı bu kadar uygun bir fiyata aldığım için kendimi şanslı sayıyorum. Kitabı anneme de okutmayı düşünüyorum, eminim o da sevecektir.
Kitabın sonunda kuşe kağıda baskılı 'Benim Kış Notlarım' bölümünü ise sevmemek mümkün mü? Çok güzel düşünülmüş, keşke her kitabın arkasında o kitaba dair hissettiklerimizi ekleyebileceğimiz bölümler olsa, okur biraz daha karakter kazansa ?
*
Akıcı, dramatik, kolay okunur bir kitap arayışındaysanız Macomber kitaplarından sonra sanırım sizlere aynı muhteşem hissi verebilecek Jio kitaplarını öneririm. Kitabın arka kapağında da söylediği gibi ben bu hikayeyi kolay kolay unutamayacağım. Çünkü yazar zavallı Vera'ya bir yere kadar ve oldukça sınırlı bir alanda yer verse de onu ve duygularını öyle güzel tasvirlemiş ve bizlere anlatmış ki sanki bizler de Verayız ve bu hisler bizim hislerimiz. Evlat kaybetmenin tasviri mi olurmuş demeyin, bu hisleri evet sadece yaşayan bilir ancak bizler de işte böyle empati yapabiliriz. Bu arada Vera'nın hislerindeki gerçekliğin nereye dayandığını yazar kitabın sonunda yer alan aşırı samimi yazısında kendisi zaten dile getiriyor. Yine kitap başlarında özellikle Türk okurlara ithaf edilen bölümü de sevdim.
Kitabın ilk iki bölümünde yazar Claire ve Vera'yı bizlere ( Bu arada hadi biraz spoi: Vera, Claire'in gayriresmi büyükannesi oluyor ) daha iyi tanıtabilmek için sadece ilk iki bölümde başlıkta soy isimleriyle sunuyor. Sonrasında klasik Claire ve Vera oluyorlar onlar.
Kitabı çok çok sevdim ve iliklerime kadar hissettim. Tavsiye eder miyim? Bu tür kitapları seviyorsanız neden olmasın? Kendinize çok çok iyi bakın, tabii evlatlarınıza da öyle... Yeni yazılarda da görüşelim lütfen ! Yazımı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşmayı ve blogumu sağ üst köşeden takibe almayı unutmayın :) Eğer beni sosyal medyadan da takip ederseniz yeni yazılarımdan ilk haberdar olanlardan olabilirsiniz...
Seneye görüşürüz :))
Takipte Kalın
1 yorum oku / yaz
Çok severek okuduğum kitaplardan. :) Ve çok güzel bir anlatım inanılmaz fotoğraflar :) Fotoğraflara bayıldım :)
YanıtlaSilFikrini paylaşırsan çok sevinirim:)))