✿ Kitap Eleştirisi: Kitap Hırsızı : Markus Zusak ✿
9.11.16
Merhaba !
Bloguma hoşgeldiniz :) Yeni yazıyla bir aradayız yine, bu güzel Çarşamba gününde hafta ortasına merhaba deyip hafta sonuna göz kırparken aynı zamanda sizlerle okuduğum sondan bir sonraki kitabın eleştiri ve yorumlarını hemencecik paylaşmak istedim. Peki sondan bir sonraki ne demek? Hımmm, güzel soru ^^
Bu benim bloguma kitap eleştirisi yazmadığım süreç içerisinde okuduğum ikinci kitaptı, ilki İkbal Gürpınar ve Cengiz Hortoğlu'nun yazmış olduğu 'Aşkın Bir Yüzü' isimli kitaptı ancak onu burada sizlerle paylaşmadım. Basit bir aşk hikayesini hatta diyebilirim ki Türk sinema tarihine ve elbette genel anlamda sinema tarihine damga vurmuş bir fakir oğlan zengin kız masalını anlattığı ve bunu hiçbir edebi kaygı duymadan oldukça da üstünkörü anlattığı için açıkçası ben buna vakit ayırmak istemedim. Hemen kitaplığımdaki daha öncelikli olan ama bir türlü halen daha blogda eleştirisi olmayan kitaplarıma yöneldim. Sizlere uzun bir zaman önce de bahsetmiştim, blogumdan önceki kitaplarımı yeniden okuyup burada sizlerle paylaşıyorum :) Ve bu enfes kitap da böyle diyebiliriz.
*
Kitabımız, Martı Yayınları'ndan çıkma ve yaklaşık olarak 574 sayfa...
Kitap Hırsızı benim kütüphanemin baş yapıtlarından biridir, öncelikle böyle başlamalıyım sanırım. İşin garibi bu kitabı nasıl edindiğimi hiç bilmiyorum, sanırım Bakırköy'den almıştım. Ancak bu kadar doğru ve isabetli karar verilebilirmiş herhalde kendimi tebrik ediyorum :)) Kitabın içini de dışını da çok beğendim, özellikle dışı zaten kısaca kitabın içini özetliyor gibi, ama tabii içeride sizleri gerçek bir cennet bekliyor ya da cehennem mi desem?
Kitabımızın biçimsel özelliklerine değinelim: Kalın karton kapaklı bir ön kapaktan sonra kitap ismi, editör bilgileri ve bir kitap isminden sonra önsöz kısmımız geliyor ve kitabımız başlıyor. Kitap büyük kısımlar halinde on kısımdan oluşuyor, bu kısımlar kendi içerisinde orijinal başlıklı bazı bölümlere ayrılıyor. Bu bölümler de hatta bazen bir ve iki olarak ayrılmış. Her bölüm ve kısım, kendi başında okura büyük bir özen ve itina ile sunulmuş. Yani aynen mini bir içindekiler şeklinde hazırlanmış. Kitap sonsöz ile de bitirilmiş. Kitapta kalın, italik ve farklı yazı tipleri kullanılmış, hatta içerikten doğan bir iki kitap çizimi de kitapta yine mevcut. Kitapta ne sayfa kaygısı güdülmüş ne de punto. Orta boyut bir punto kullanılarak özenli ve itinalı bir biçimlendirme yapılmış.
Kitabın herkesin kalbini yakacak kadar trajik konusuna gelelim: 1939'lu yıllarda Liesel Meminger isimli bir Alman çocuğu annesiyle ve ağır hasta kardeşiyle birlikte trenle Münih'e doğru yol almaktadır. Bir aile onları evlat edinecektir ve bundan sonraki bakımlarıyla ilgilenecektir, çünkü babası komünist olarak yargılanmakta annesi de onlara bakamamaktadır. Trende kardeşinin ölmesiyle birlikte bulabildikleri ilk yerde onu gömerler ve annesi Liesel'i sosyal hizmet görevlisine teslim eder. Kardeşinin gözlerinin önünde anbean ölmesi Liesel'i çok etkiler, kardeşi gömüldükten sonra yere düşen bir kitap sayesinde ilk kitap hırsızlığını gerçekleştirir. Ancak Liesel okuma yazma bilmemektedir. Kardeşinden bir anı olarak saklayacağı bu kitap, aslında ona hiç uygun değildir. Onu evlat edinecek aile Münih Moching'de 33 Himmel Sokağı'nda yaşayan bir ailedir, Hans ve Rosa Hubermann. Hitler'in başa geçmesiyle başlayan zorluklar onları çocuklarından alakoymuştur, oğulları ateşli bir Nazi olmuştur ve onlarla da doğru düzgün görüşmemektedir. Kızları Trudy ise arada bir uğramaktadır. Aileye ilk başlarda alışamayan Liesel babasını çok sever, Hans akordeon çalıp badana boya yapan bir adamdır. Liesel'in zamanla burada bambaşka bir hayatı daha olur, ara sıra kardeşini ve annesini özlese de artık hayatı buradadır. Çok sıcakkanlı insanların yaşadığı bu sokakta bir de erkek arkadaşı olur: Rudy Stenier. Birlikte hırsızlıktan Hitler Gençliği'ne kadar bir sürü macera yaşarlar ve çok iyi arkadaş olurlar. 1943'lü yıllarda Rusya'yla savaşan Almanya'nın kentleri bombalanmaktadır. Ve bu bombalar esnasında Hubermann ailesi minnet borçlu oldukları bir adamın oğluna bir Yahudi'ye de bakmak zorundadırlar. Tüm bunların arasında Liesel okuma yazma öğrenmiştir ve kitap okumayı çok sevmektedir, pek okuyacak kitap yoktur ancak Liesel bulabildiği her kitabı çalmaya başlamıştır... Her şey yolunda gibi gözükürken bir gün Liesel'in hayatı bir bombayla yine parçalanacaktır.
Bu kadarı bile bence yeterli değil ama burada kesiyorum, zaten bir sürü spoi verdim :( Kitap tahmin ettiğiniz üzere II. Dünya Savaşı'nda Almanya'yı ve bu Nazi Almanya'sında küçük bir kızın ve tabi diğer Alman vatandaşlarının yaşam öykülerini anlatıyor. Bana gerçek bir hikaye gibi geliyor açıkçası bu hikaye, sanki bir yaşanmışlık kokusu var. Bazen I. Dünya Savaşı'nda hiçbir ülkenin geçirmediği büyük bir değişim geçirdiğimiz halde neden bizden böyle hikayeler çıkmıyor diye üzülüyorum bu kitabı hatırladıkça. Çünkü ben eminim, bizde daha bile kötü hikayeler mevcuttur...
Kitap ilk bakışta sizlere zaten dış tasarımı açısından kucak açacaktır ama siz sayfa sayısına bakarak sakın bu teklifi geri çevirmeyin. Çünkü sayfa sayısı tamamen şişirmece. Yazarın sayfaları bol kullanmasından kaynaklı, yoksa neredeyse her sayfa diyalog dolu ve kolay okunur, akıcı bir kitap ve gerçekten de şiirsel bir dili var. Ve daha önce de sanırım duymuşsunuzdur kitabı o dönemde yani Hitler döneminde en çok çalışan kişinin ağzından okuyoruz: Azrail'in. Kitapta gerçi kendinden ve karakterinden biraz biraz bahsetse ve kendini aralara soksa da isminden asla bahsetmiyor, ancak siz onun o olduğunu elbette anlıyorsunuz. Kendi gözünden başka acı hikayeler de savuruyor aralara hatta ve siz savaşın ne demek olduğunu bir kez daha düşünüyorsunuz.
Aslında dünyanın gözünde Hitler'i Stalin'den ya da günümüzdeki Esed'den daha etkili kılan nesi var anlamıyorum ama sanki bu konularda Hitler'e ve Nazilere ayrı bir muamele yapıldığını düşünüyorum. Nereye baksanız o dönemden bir hikaye. Örneğin; benim okuduğum kaçıncı II. Dünya Savaşı hikayesi bu bilemiyorum.
*
Kitap çok akıcı, bir çocuğun dünyasını yansıtıyor tamamen. Olaylara o dönemde şahit olan en zavallı yaratıklar bence de çocuklar. Ama savaş çocuk dinlemiyor elbette. Çok çok aşırı çok duygusal bir hikaye diyebilirim sizlere, kaç kez okursam okuyayım her seferinde ağlamayı başarıyorum. Örneğin bu benim ikinci okumamdı ve kitabın sonunu biliyordum yani ama yine de insan kendini durduramıyor.
Kitapla ilgili söylemek istediğim çok şey var; bol bol benzetme, hava tasviri, çocuk şakaları ve manzara tasviri yer alıyor kitapta. Birkaç yılı birden anlattığı için bazı kısımlar tabi çekilip alınmış gibi anlatılmış, yani kitapta üç - beş yılın her günü yok, sadece önemli olaylar ve bazı günler seçilmiş anlatılmak için. O nedenle yorucu değil okuması.
*
Kitapta elbette bu fırça bıyıklı adam için çeşitli düşünce süreçleri de ele alınıyor, felsefi anlamda da sorgulanıyor hayat. Bir çocuğun hayatı iki kez yıkılınca buna biraz da mecbur kalıyorsunuz açıkçası.
Kitabı çok özenli buldum dersem doğru olur, çünkü gerçekten de muhteşem bir eser. Bu zamana kadar Hitler'in diğer dünya vatandaşlarına olan zararını okumuş olabilirsiniz ama bu kitapta bu adamın aynı zamanda kendi üstün ırk saydığı Alman vatandaşlarına da neler yaptığını okuyoruz. Bir nesil hatta birkaç nesil böyle büyümüş.
*
Kitabı okurken elinizden bırakamayacağınıza ve mutlu bir son için içten içe dua edeceğinize inanıyorum. Ben öyle yaptım zira. Hayatınızda pek çok hikaye duymuş ve dinlemiş hatta okumuş olabilirsiniz ama ben bu kadar duygusalını ilk kez okuyorum. Bu kadar duygusal kitapları da aslında sevmiyorum, insanın kalbinde koca bir delik açıyorlar. Kitaplar aslında çok şey öğretiyorlar insanlara.
İlk okuduğumda da son okuduğumda da aynı şekilde etkilendim, çok etkileyici bir kitap ancak en etkileyici yönünün hangisi olduğuna karar veremedim: Nazi Almanyasından bahsetmesi mi? Ölüm meleğinin ağzından anlatılması mı? Yoksa içindeki o minicik koca yürekli kitap hırsızı olan kız mı? Okuyacak kitabım olmasaydı ne mi yapardım? Şüphesiz her kitap kurdunun söyleyebileceği gibi ben de çalardım. Emin olun hiç düşünmezdim, çünkü gerçekten kitaplar sizlere pek çok şeyi öğretiyor, gösteriyor, hissettiriyor, sizi geçmişe ya da geleceğe götürüp bambaşka mucizeler gösteriyor. Ancak belki de mucizeye en çok bu kitapta ihtiyaç vardı, ama olmadı.
*
Size kitabın sonundan nefret ettim desem yeridir, ama böyle hikayelerde mutlu sonlar olmaz artık hepimiz biliyoruz. Kitaptaki yan karakterlerin hepsinin kaybedildiği ve sadece ana karakterin yüceltildiği böyle kitapları sevmiyorum ama bir yandan da sanırım kitap hırsızı ölsün istemezdim yani hem isterdim hem de istemezdim.
Biliyor musunuz bilmiyorum ama bu kitabın elbette ki filmi de çekildi, ancak ben o filmde bu kadar duygusallık göremedim. Ya baş roldeki kızın donukluğu sebep oldu buna ya da filmde kitaptaki pek çok karenin değiştirilip, birleştirilmesi ya da atlanması oldu. Filmi beğenmedim demiyorum ama bence çok çok eksikti. Bir film asla kitabın yerini tutamıyor malesef ki.
*
Kitapta genelde duygusal anlatımlar, düşünsel anlatımlarla olaylar iç içeydi. Daha çok olay romanı diyebiliriz biz bu kitaba. Her bir olayı gözünüzde detaylı canlandırabiliyorsunuz üstelik. Ancak bir olay romanı olmasına rağmen inanılmaz incelikte bir de edebi sanatları görüyoruz. Elbette ki alkışlar çevirmene !
Okumadığınızda bir şeyler kaybedeceğinizi iddia ettiğim çok kitap yoktur ve bu kitap kesinlikle okumadığınızda bir şeyler kaybedebileceğiniz o kitaplardan. Okuyun ve okutturun, hatta bir de sen sayfa sayısına bakma çok akıcı bir kitap diye de ekleyin ki vatandaşın gözü korkmasın ^^ Bilemiyorum büyük konuşmayayım ama beni daha çok etkileyecek başka bir kitap daha gelmez herhalde ben yaşarken dünyaya. Gelsin de istemiyorum aslında, Kitap Hırsızım yeter bana. Liesel Meminger, sizce dünyanın en şanslı mı en şanssız çocuğu mu?
*
Kitabı mutlaka tavsiye ediyorum ancak böyle kitaplar için henüz puan sitemimizde bir puan belirlenemedi, tavan puan veriyorum kendisine. Zaten Zusak en sevdiğim yazarlardandır, kalemine sağlık diyorum ve bu kitabı ödüllü görmek istiyorum. Zusak'ın ikinci ödüllü kitabı olmayı sizce de hak etmiyor mu?
Umarım yazımı keyifle okudunuz, bir sonraki yazıda da görüşmek dileğiyle! Yazımı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşmayı ve blogumu sağ üst köşeden takibe almayı unutmayın :) Eğer beni sosyal medyadan da takip ederseniz yeni yazılarımdan ilk haberdar olanlardan olabilirsiniz...
Bloguma hoşgeldiniz :) Yeni yazıyla bir aradayız yine, bu güzel Çarşamba gününde hafta ortasına merhaba deyip hafta sonuna göz kırparken aynı zamanda sizlerle okuduğum sondan bir sonraki kitabın eleştiri ve yorumlarını hemencecik paylaşmak istedim. Peki sondan bir sonraki ne demek? Hımmm, güzel soru ^^
Bu benim bloguma kitap eleştirisi yazmadığım süreç içerisinde okuduğum ikinci kitaptı, ilki İkbal Gürpınar ve Cengiz Hortoğlu'nun yazmış olduğu 'Aşkın Bir Yüzü' isimli kitaptı ancak onu burada sizlerle paylaşmadım. Basit bir aşk hikayesini hatta diyebilirim ki Türk sinema tarihine ve elbette genel anlamda sinema tarihine damga vurmuş bir fakir oğlan zengin kız masalını anlattığı ve bunu hiçbir edebi kaygı duymadan oldukça da üstünkörü anlattığı için açıkçası ben buna vakit ayırmak istemedim. Hemen kitaplığımdaki daha öncelikli olan ama bir türlü halen daha blogda eleştirisi olmayan kitaplarıma yöneldim. Sizlere uzun bir zaman önce de bahsetmiştim, blogumdan önceki kitaplarımı yeniden okuyup burada sizlerle paylaşıyorum :) Ve bu enfes kitap da böyle diyebiliriz.
*
Kitabımız, Martı Yayınları'ndan çıkma ve yaklaşık olarak 574 sayfa...
Kitap Hırsızı benim kütüphanemin baş yapıtlarından biridir, öncelikle böyle başlamalıyım sanırım. İşin garibi bu kitabı nasıl edindiğimi hiç bilmiyorum, sanırım Bakırköy'den almıştım. Ancak bu kadar doğru ve isabetli karar verilebilirmiş herhalde kendimi tebrik ediyorum :)) Kitabın içini de dışını da çok beğendim, özellikle dışı zaten kısaca kitabın içini özetliyor gibi, ama tabii içeride sizleri gerçek bir cennet bekliyor ya da cehennem mi desem?
Kitabımızın biçimsel özelliklerine değinelim: Kalın karton kapaklı bir ön kapaktan sonra kitap ismi, editör bilgileri ve bir kitap isminden sonra önsöz kısmımız geliyor ve kitabımız başlıyor. Kitap büyük kısımlar halinde on kısımdan oluşuyor, bu kısımlar kendi içerisinde orijinal başlıklı bazı bölümlere ayrılıyor. Bu bölümler de hatta bazen bir ve iki olarak ayrılmış. Her bölüm ve kısım, kendi başında okura büyük bir özen ve itina ile sunulmuş. Yani aynen mini bir içindekiler şeklinde hazırlanmış. Kitap sonsöz ile de bitirilmiş. Kitapta kalın, italik ve farklı yazı tipleri kullanılmış, hatta içerikten doğan bir iki kitap çizimi de kitapta yine mevcut. Kitapta ne sayfa kaygısı güdülmüş ne de punto. Orta boyut bir punto kullanılarak özenli ve itinalı bir biçimlendirme yapılmış.
Kitabın herkesin kalbini yakacak kadar trajik konusuna gelelim: 1939'lu yıllarda Liesel Meminger isimli bir Alman çocuğu annesiyle ve ağır hasta kardeşiyle birlikte trenle Münih'e doğru yol almaktadır. Bir aile onları evlat edinecektir ve bundan sonraki bakımlarıyla ilgilenecektir, çünkü babası komünist olarak yargılanmakta annesi de onlara bakamamaktadır. Trende kardeşinin ölmesiyle birlikte bulabildikleri ilk yerde onu gömerler ve annesi Liesel'i sosyal hizmet görevlisine teslim eder. Kardeşinin gözlerinin önünde anbean ölmesi Liesel'i çok etkiler, kardeşi gömüldükten sonra yere düşen bir kitap sayesinde ilk kitap hırsızlığını gerçekleştirir. Ancak Liesel okuma yazma bilmemektedir. Kardeşinden bir anı olarak saklayacağı bu kitap, aslında ona hiç uygun değildir. Onu evlat edinecek aile Münih Moching'de 33 Himmel Sokağı'nda yaşayan bir ailedir, Hans ve Rosa Hubermann. Hitler'in başa geçmesiyle başlayan zorluklar onları çocuklarından alakoymuştur, oğulları ateşli bir Nazi olmuştur ve onlarla da doğru düzgün görüşmemektedir. Kızları Trudy ise arada bir uğramaktadır. Aileye ilk başlarda alışamayan Liesel babasını çok sever, Hans akordeon çalıp badana boya yapan bir adamdır. Liesel'in zamanla burada bambaşka bir hayatı daha olur, ara sıra kardeşini ve annesini özlese de artık hayatı buradadır. Çok sıcakkanlı insanların yaşadığı bu sokakta bir de erkek arkadaşı olur: Rudy Stenier. Birlikte hırsızlıktan Hitler Gençliği'ne kadar bir sürü macera yaşarlar ve çok iyi arkadaş olurlar. 1943'lü yıllarda Rusya'yla savaşan Almanya'nın kentleri bombalanmaktadır. Ve bu bombalar esnasında Hubermann ailesi minnet borçlu oldukları bir adamın oğluna bir Yahudi'ye de bakmak zorundadırlar. Tüm bunların arasında Liesel okuma yazma öğrenmiştir ve kitap okumayı çok sevmektedir, pek okuyacak kitap yoktur ancak Liesel bulabildiği her kitabı çalmaya başlamıştır... Her şey yolunda gibi gözükürken bir gün Liesel'in hayatı bir bombayla yine parçalanacaktır.
Bu kadarı bile bence yeterli değil ama burada kesiyorum, zaten bir sürü spoi verdim :( Kitap tahmin ettiğiniz üzere II. Dünya Savaşı'nda Almanya'yı ve bu Nazi Almanya'sında küçük bir kızın ve tabi diğer Alman vatandaşlarının yaşam öykülerini anlatıyor. Bana gerçek bir hikaye gibi geliyor açıkçası bu hikaye, sanki bir yaşanmışlık kokusu var. Bazen I. Dünya Savaşı'nda hiçbir ülkenin geçirmediği büyük bir değişim geçirdiğimiz halde neden bizden böyle hikayeler çıkmıyor diye üzülüyorum bu kitabı hatırladıkça. Çünkü ben eminim, bizde daha bile kötü hikayeler mevcuttur...
Kitap ilk bakışta sizlere zaten dış tasarımı açısından kucak açacaktır ama siz sayfa sayısına bakarak sakın bu teklifi geri çevirmeyin. Çünkü sayfa sayısı tamamen şişirmece. Yazarın sayfaları bol kullanmasından kaynaklı, yoksa neredeyse her sayfa diyalog dolu ve kolay okunur, akıcı bir kitap ve gerçekten de şiirsel bir dili var. Ve daha önce de sanırım duymuşsunuzdur kitabı o dönemde yani Hitler döneminde en çok çalışan kişinin ağzından okuyoruz: Azrail'in. Kitapta gerçi kendinden ve karakterinden biraz biraz bahsetse ve kendini aralara soksa da isminden asla bahsetmiyor, ancak siz onun o olduğunu elbette anlıyorsunuz. Kendi gözünden başka acı hikayeler de savuruyor aralara hatta ve siz savaşın ne demek olduğunu bir kez daha düşünüyorsunuz.
Aslında dünyanın gözünde Hitler'i Stalin'den ya da günümüzdeki Esed'den daha etkili kılan nesi var anlamıyorum ama sanki bu konularda Hitler'e ve Nazilere ayrı bir muamele yapıldığını düşünüyorum. Nereye baksanız o dönemden bir hikaye. Örneğin; benim okuduğum kaçıncı II. Dünya Savaşı hikayesi bu bilemiyorum.
*
Kitap çok akıcı, bir çocuğun dünyasını yansıtıyor tamamen. Olaylara o dönemde şahit olan en zavallı yaratıklar bence de çocuklar. Ama savaş çocuk dinlemiyor elbette. Çok çok aşırı çok duygusal bir hikaye diyebilirim sizlere, kaç kez okursam okuyayım her seferinde ağlamayı başarıyorum. Örneğin bu benim ikinci okumamdı ve kitabın sonunu biliyordum yani ama yine de insan kendini durduramıyor.
Kitapla ilgili söylemek istediğim çok şey var; bol bol benzetme, hava tasviri, çocuk şakaları ve manzara tasviri yer alıyor kitapta. Birkaç yılı birden anlattığı için bazı kısımlar tabi çekilip alınmış gibi anlatılmış, yani kitapta üç - beş yılın her günü yok, sadece önemli olaylar ve bazı günler seçilmiş anlatılmak için. O nedenle yorucu değil okuması.
*
Kitapta elbette bu fırça bıyıklı adam için çeşitli düşünce süreçleri de ele alınıyor, felsefi anlamda da sorgulanıyor hayat. Bir çocuğun hayatı iki kez yıkılınca buna biraz da mecbur kalıyorsunuz açıkçası.
Kitabı çok özenli buldum dersem doğru olur, çünkü gerçekten de muhteşem bir eser. Bu zamana kadar Hitler'in diğer dünya vatandaşlarına olan zararını okumuş olabilirsiniz ama bu kitapta bu adamın aynı zamanda kendi üstün ırk saydığı Alman vatandaşlarına da neler yaptığını okuyoruz. Bir nesil hatta birkaç nesil böyle büyümüş.
*
Kitabı okurken elinizden bırakamayacağınıza ve mutlu bir son için içten içe dua edeceğinize inanıyorum. Ben öyle yaptım zira. Hayatınızda pek çok hikaye duymuş ve dinlemiş hatta okumuş olabilirsiniz ama ben bu kadar duygusalını ilk kez okuyorum. Bu kadar duygusal kitapları da aslında sevmiyorum, insanın kalbinde koca bir delik açıyorlar. Kitaplar aslında çok şey öğretiyorlar insanlara.
İlk okuduğumda da son okuduğumda da aynı şekilde etkilendim, çok etkileyici bir kitap ancak en etkileyici yönünün hangisi olduğuna karar veremedim: Nazi Almanyasından bahsetmesi mi? Ölüm meleğinin ağzından anlatılması mı? Yoksa içindeki o minicik koca yürekli kitap hırsızı olan kız mı? Okuyacak kitabım olmasaydı ne mi yapardım? Şüphesiz her kitap kurdunun söyleyebileceği gibi ben de çalardım. Emin olun hiç düşünmezdim, çünkü gerçekten kitaplar sizlere pek çok şeyi öğretiyor, gösteriyor, hissettiriyor, sizi geçmişe ya da geleceğe götürüp bambaşka mucizeler gösteriyor. Ancak belki de mucizeye en çok bu kitapta ihtiyaç vardı, ama olmadı.
*
Size kitabın sonundan nefret ettim desem yeridir, ama böyle hikayelerde mutlu sonlar olmaz artık hepimiz biliyoruz. Kitaptaki yan karakterlerin hepsinin kaybedildiği ve sadece ana karakterin yüceltildiği böyle kitapları sevmiyorum ama bir yandan da sanırım kitap hırsızı ölsün istemezdim yani hem isterdim hem de istemezdim.
Biliyor musunuz bilmiyorum ama bu kitabın elbette ki filmi de çekildi, ancak ben o filmde bu kadar duygusallık göremedim. Ya baş roldeki kızın donukluğu sebep oldu buna ya da filmde kitaptaki pek çok karenin değiştirilip, birleştirilmesi ya da atlanması oldu. Filmi beğenmedim demiyorum ama bence çok çok eksikti. Bir film asla kitabın yerini tutamıyor malesef ki.
*
Kitapta genelde duygusal anlatımlar, düşünsel anlatımlarla olaylar iç içeydi. Daha çok olay romanı diyebiliriz biz bu kitaba. Her bir olayı gözünüzde detaylı canlandırabiliyorsunuz üstelik. Ancak bir olay romanı olmasına rağmen inanılmaz incelikte bir de edebi sanatları görüyoruz. Elbette ki alkışlar çevirmene !
Okumadığınızda bir şeyler kaybedeceğinizi iddia ettiğim çok kitap yoktur ve bu kitap kesinlikle okumadığınızda bir şeyler kaybedebileceğiniz o kitaplardan. Okuyun ve okutturun, hatta bir de sen sayfa sayısına bakma çok akıcı bir kitap diye de ekleyin ki vatandaşın gözü korkmasın ^^ Bilemiyorum büyük konuşmayayım ama beni daha çok etkileyecek başka bir kitap daha gelmez herhalde ben yaşarken dünyaya. Gelsin de istemiyorum aslında, Kitap Hırsızım yeter bana. Liesel Meminger, sizce dünyanın en şanslı mı en şanssız çocuğu mu?
*
Kitabı mutlaka tavsiye ediyorum ancak böyle kitaplar için henüz puan sitemimizde bir puan belirlenemedi, tavan puan veriyorum kendisine. Zaten Zusak en sevdiğim yazarlardandır, kalemine sağlık diyorum ve bu kitabı ödüllü görmek istiyorum. Zusak'ın ikinci ödüllü kitabı olmayı sizce de hak etmiyor mu?
Umarım yazımı keyifle okudunuz, bir sonraki yazıda da görüşmek dileğiyle! Yazımı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşmayı ve blogumu sağ üst köşeden takibe almayı unutmayın :) Eğer beni sosyal medyadan da takip ederseniz yeni yazılarımdan ilk haberdar olanlardan olabilirsiniz...
Yeni yazılarda görüşürüz :))
Takipte Kalın
5 yorum oku / yaz
çok ilginç ben kitaba başladım ama inanılmaz sıkılıp bıraktım yarısında ki çok nadirdir bunu yaptığım :-( herkes çok beğenmiş ama o ayrı..
YanıtlaSilBen de beğenenler safındayım o zaman. Bence bir şansı daha hak ediyor, küçük ve akıllı Liesel Meminger...
Silokuma listeme aldım, bu güzel paylaşım ve resimler için teşekkürler...
YanıtlaSilBen teşekkür ederim, güzel yorumunuz için... Umarım okur ve de beğenirsiniz.:)
SilLiesel hayatımın unutamayacağım karakterlerinden biri. Seni seviyorum Liesel. Bazen unutamayacağım harajterler giriyor hayatıma Rudy,Rosa,Hans,Max bunlardan sadece birkaçı. Çok güzel olmuş. Yüreğinize sağlık.✨
YanıtlaSilFikrini paylaşırsan çok sevinirim:)))