✿ Kitap Elestirisi: Çiftlik: Emily McKay ✿
13.10.16
Herkese merhaba!
Yeni yazıdan selamlar... Yine bir kitap ve yorumu yer alacak bugünkü yazımda, umarım yazımı keyifle okursunuz, öyleyse hemen başlayalım...
Çiftlik/ The Farm, yaklaşık olarak 380 sayfa ve Emily McKay'in kaleminden Optimum Kitap'dan çıkan distopya türünde bir roman ve şuradan edindiğim bilgiye göre dört kitaplık bir serinin ilk kitabı...
Çiftlik benim, bir kitap alışverişim esnasında satın aldığım kitaplardandı, dolabımın bir yerinde öyle sessizce okunmayı bekliyordu, ben de yeni kitap arayışındayken elime geçen ve uzun süredir bekleyen bu kitabı okumak ve okunanların arasına kaldırmak istiyordum. Hem de yoğun bir kitap olan Gizemli Cinayet'den sonra - eleştirisi blogumda mevcut, şuradan ulaşabilirsiniz- hafif ve kolay okunacak bir kitap okumak istemiştim, arka arkaya böyle yoğun ve sizi zorlayan kitaplar okumamanızı tavsiye ederim, kütüphanenizdeki her kitabın bir zamanı var ve ben buna inanıyorum. Bu nedenle aralara böyle size yeniden hız kazandırıp okuma sevgisi aşılayacak kolay okunan veya sevdiğiniz türde bir kitap almanızı ve okumayı kolaylaştırmanızı tavsiye ediyorum. Kütüphanemde bekleyen ve beni şu durumda zorlayacak olan bir kitaptan uzak durdum yani anlayacağınız :)) Ve bu kitaba bir şans verdim.
Aslına bakarsanız alırken yine bu kitabın bir seri kitabı olduğunu bilmiyordum, her zamanki gibi, o nedenle biraz şaşırdım. Seri kitaplarını okumayı üstelik de distopya türünde okumayı nedense hiç sevmiyorum, hele de böyle felaket senaryolu gelecek kitapları için fazlasıyla gerçek bir durum bu. Çünkü size kattığı hiçbir şeyin olmadığını düşünüyorum, yazarın cebine kattıklarınız haricinde... Bir şey öğrenmediğim, ve kazanmadığım bir kitap yetmezmiş gibi bir de birkaç kitabı satın almak ise bana hiç mantıklı gelmiyor... Son zamanlarda zaten okuma alışkanlıklarım da değişti, artık vaktimi boşa harcayacak kitapları okumak istemiyorum, bana bir şey katacağına inandığım ve vaktimi boşa harcamama engel olan kitaplar okumak istiyorum. Evet polisiye yine hayatımda olacak, çünkü polisiye ya da İngilizlerin dediği gibi dedektif romanları bence beyni çalıştırmada ve beyin fırtınası yapmada, pratik düşünmede vs. çeşitli şekillerde size katkıları olan bir tür. Ne yazık ki aynı şeyi distopyalar için söyleyemeyeceğim. Benim kısacası okumaya bayıldığım bir tür değil.
Kitaptan bahsedelim: Kapak tasarımlarını sevdim, en azından kitapla alakalı bulduğum birkaç şey var ve kırmızı başlıklı bir kız kitapla hiç alakalı olmamasına rağmen evet dikkat çekici. Bunun yanı sıra arka kapağı çok detaylı buldum, yani neredeyse bir kitabın sonunu söylemediği kalmış. Bu kadar bilgi çok fazla spoi olmuş gibi geldi bana :( Bu arada yukarıda verdiğim linkten baktığınızda kitapların orijinal kapaklarını daha çok sevdim. Biçimsel özelliklerine bakacak olursak kitabın; kitap ismi, editör bilgileri ve yine kitap isminden sonra kitap ilk bölümle başlıyor. Kitap bölümler halinde ve kitabın üç ana karakterinin ağzından bölüm bölüm değiştirilerek kaleme alınmış ve bir sonsöz ile de serinin ilk kitabı bitirilmiş. Kitabın son sayfalarında ise değişik kitapların birer sayfalık tanıtımları yer alıyor.
Kitabın konusuna gelelim: Lily ve ikiz kız kardeşi otizmli Melanie, Amerika'ya yayılan genetik uzmanlarının yanlışlıkla yaydığı bir gen yüzünden mutantlaşan ve insan etiyle beslenen canavar Tickler ve insan kanı için vampirlerle dolu karantina günlerinde yalnız başlarında bir üniversite binasına yapılan karantina güvenlik çiftliğinde fen binasının ücra köşelerinden birinde saklanmaktadırlar. Beş aydır ülkedeki tüm ergenlerin toplandığı bu çiftliklerden birinde kalmakta ve günlerini sakin bir şekilde geçirmektedirler. Çiftlikte tutulan bu Yeşiller, düzeni bozduklarında ya da İşbirlikçilerin ya da Dekanın sinirini bozduklarında acımasız ve insandan türeyen vahşi Ticklere yem olarak atılmaktadırlar. İşte böyle bir çiftlikte sonlarının ne olacağını bilmeyen Lily, kız kardeşiyle kaçış planları yapmaktadır. Gereken malzemeleri zor da olsa toparladığı günlerde eski sınıf arkadaşı Carter ile karşılaşır ve Carter'ın onu aradığını öğrenir. Birlikte kaçmaya çalışan bu üçlüye Joe ve McKenna'nın da katılmasıyla ve de bir vampirin rehberliğinde bu zor yolculuk başlar. Kaçışları esnasında ise yalnız olmayacaklardır, çünkü anlaşmaya uymayan Dekan, İşbirlikçiler ve vahşi Tickler onları anbean takip etmektedirler...
*
Kitabın konusu biraz vahşi ve ürkütücü bir distopya modelini konu alıyor. Bu nedenle böyle kitapları gerçekten sevmediğimden benim için süper bir okuma olduğunu söyleyemeyeceğim. Özellikle bazı mide bulandırıcı yeme sahnelerinde okumamı sonlandırmak zorunda kaldım.
Kitabı okumamın neden bu kadar uzun sürdüğünü sormayın, ben de bilmiyorum. Aslında okuma hızımda ve seviyemde ciddi düşüşler var, çok üzülüyorum bu duruma. Özellikle yeni bir kitabı seçme değil ama okumaya başlama ve kitaba giriş yapma kısımlarım nedense çok uzun sürüyor. Bir türlü başlayamıyorum kitaba. Önceki kitabı bitireli üç dört gün oluyor hatta bu süre bazen bir haftaya bile çıkıyor, ama nedense ben kitaba başlayamıyorum. İlk etapta da kitaba adapte olamıyorum. Bu nedenlerle bu kitaba başlamam da oldukça uzun sürdü, ancak nihayet bitirebildim ve elimdeki kitapları okumaya devam edeceğim. Siz benim bu sorunlarımı göz ardı ederseniz rahat üç günde biter bu kitap :))
Neden bir günde değil de üç günde diye soracak olursanız; yazarın kaleminden diyebilirim. Bir distopya olmasına rağmen ne yazık ki araya giren duygusal anlatılar ve her bir karakterin iç dünyası akıcılık diye bir şey bırakmamış ortalıkta. Sadece birkaç aksiyon sahnesinde akıcılık var, onun dışında pek fazla aksiyon ve macera beklemeyin :(
*
Kitapta günlük bir dil kullanılmış, özel bazı kelimeler de italik yazılmış. Yine kitap bölüm başlıklarında da italik ve çok güzel bir yazı stili kullanılmış. Kitap için özenildiği belli oluyor :)
Distopya dediğim gibi çok okuduğum bir tür değil ve bu türde en çok Açlık Oyunları'nı seviyorum. Bu arada Açlık Oyunları'nın üç kitaplık serisini yorumladığım bir yazım var, şuradan ulaşabilirsiniz. Aynı şekilde bir distopyadan ya da şöyle diyeyim serinin ilk kitabından ben daha fazla aksiyon ve macera beklerdim, ilk iki yüz sayfa neredeyse hiçbir şey olmadı, asi ve şüpheci kızımızı ikna etmekle epey uğraştık, bu arada oralarda bana gınalar geldi yani, her neyse ikna oldu, sonra başlarına bir sürü şey geldi ama aksiyon sahneleri çok kısa, öncesi ve sonrası sahneleri ise çok uzun tutulmuştu. Yine karakterlerin duygusal durumları üzerinde çok duruluyordu. Kitapta bir dengesizlik hali söz konusuydu. Bir de Amerika ne ara bu hale geldi diye sormayın, kitapta hiçbir şekilde sizi bilgilendirecek bir bilgi yok. Aralarda artık diyalogların izin verdiğince karakterlerin ağzından bilgileniyorsunuz o kadar. Distopyalarda özellikle normal ve güncel durumun nasıl bu hale geldiğinin kısacık anlatılması ya da hiç anlatılmaması ya da karakterlerin ağzından bilgi kırıntıları yoluyla anlatılması bence yanlış. Özellikle bu kısımların bence okura aktarılması ve kitabın buradan başlatılması gerekiyordu. Yine Lily ve Melanie'nin ailesine ilişkin özellikle anne veya babasına ilişkin de neredeyse hiç bilgi yok. Yine kitabın isminin Çiftlik olmasına rağmen Çiftlik hakkında birkaç tasvirden başka bir şey yok, oradaki hayat biraz daha anlatılmalı hatta yaşatılmalıydı okura. Üç karakterle dört yüz sayfa okuru oyalamış sadece :(
Kitabı çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim, sadece Amerika anlatılıyor mesela. Ben tüm dünyayı ilgilendiren distopyaları ya da felaket senaryolarını daha çok seviyorum, filmlerde de durum böyle. Örneğin; Yarından Sonra ve 2013 gibi. Çünkü ne bahsettiği eyaletleri biliyorsunuz ne de Amerika'yı, bu da okurken haritayla mı okuyacağız gibi bir soru getiriyor insanın aklına :)))
*
Kitabın ön yüzünde Amerika'dan önce Türkiye'de ibaresi yer alıyor, Amerika'daki bir distopyanın anlatıldığı bir serinin ilk kitabının Türkiye'de çıkmasını pek anlayamadım ama yine de sevdim :)
Kitapta çok fazla diyalog vardı ve bu diyaloglar bir süre sonra sıkıcı olmaya başladı, yine Lily'nin sonsuz inatçılığı, güvensizliği ve bu kadar sorunun ve Tick'in arasında bile şımarıklığı. Hem de akıcılığa hiçbir katkıda bulunmadı. Genelde sadece diyalogdan oluşan kitapları sevmiyorum, dozu biraz kaçmış gibi geldi bana :)
*
Kısaca söylemek gerekirse, okusanız da olur okumasanız da diyorum ve aldığıma pişman oluyorum :) Çünkü seri şuan yarım kaldı ve gerçekten pek sevmesem de sonu öyle bir bitirildi ki meraktan ölüyorum. Her neyse, bence distopya severler bir bakabilirler ama yukarıda söylediğim sebeplerden ötürü ben seriye devam etmeyeceğim :)
Benim bu kitaba dair yorum ve görüşlerim bu şekildeydi, umarım severek okudunuz. Yeni kitaplarda ve yorumlarında da görüşmek üzere !
Yeni yazıdan selamlar... Yine bir kitap ve yorumu yer alacak bugünkü yazımda, umarım yazımı keyifle okursunuz, öyleyse hemen başlayalım...
Çiftlik/ The Farm, yaklaşık olarak 380 sayfa ve Emily McKay'in kaleminden Optimum Kitap'dan çıkan distopya türünde bir roman ve şuradan edindiğim bilgiye göre dört kitaplık bir serinin ilk kitabı...
Çiftlik benim, bir kitap alışverişim esnasında satın aldığım kitaplardandı, dolabımın bir yerinde öyle sessizce okunmayı bekliyordu, ben de yeni kitap arayışındayken elime geçen ve uzun süredir bekleyen bu kitabı okumak ve okunanların arasına kaldırmak istiyordum. Hem de yoğun bir kitap olan Gizemli Cinayet'den sonra - eleştirisi blogumda mevcut, şuradan ulaşabilirsiniz- hafif ve kolay okunacak bir kitap okumak istemiştim, arka arkaya böyle yoğun ve sizi zorlayan kitaplar okumamanızı tavsiye ederim, kütüphanenizdeki her kitabın bir zamanı var ve ben buna inanıyorum. Bu nedenle aralara böyle size yeniden hız kazandırıp okuma sevgisi aşılayacak kolay okunan veya sevdiğiniz türde bir kitap almanızı ve okumayı kolaylaştırmanızı tavsiye ediyorum. Kütüphanemde bekleyen ve beni şu durumda zorlayacak olan bir kitaptan uzak durdum yani anlayacağınız :)) Ve bu kitaba bir şans verdim.
Aslına bakarsanız alırken yine bu kitabın bir seri kitabı olduğunu bilmiyordum, her zamanki gibi, o nedenle biraz şaşırdım. Seri kitaplarını okumayı üstelik de distopya türünde okumayı nedense hiç sevmiyorum, hele de böyle felaket senaryolu gelecek kitapları için fazlasıyla gerçek bir durum bu. Çünkü size kattığı hiçbir şeyin olmadığını düşünüyorum, yazarın cebine kattıklarınız haricinde... Bir şey öğrenmediğim, ve kazanmadığım bir kitap yetmezmiş gibi bir de birkaç kitabı satın almak ise bana hiç mantıklı gelmiyor... Son zamanlarda zaten okuma alışkanlıklarım da değişti, artık vaktimi boşa harcayacak kitapları okumak istemiyorum, bana bir şey katacağına inandığım ve vaktimi boşa harcamama engel olan kitaplar okumak istiyorum. Evet polisiye yine hayatımda olacak, çünkü polisiye ya da İngilizlerin dediği gibi dedektif romanları bence beyni çalıştırmada ve beyin fırtınası yapmada, pratik düşünmede vs. çeşitli şekillerde size katkıları olan bir tür. Ne yazık ki aynı şeyi distopyalar için söyleyemeyeceğim. Benim kısacası okumaya bayıldığım bir tür değil.
Kitaptan bahsedelim: Kapak tasarımlarını sevdim, en azından kitapla alakalı bulduğum birkaç şey var ve kırmızı başlıklı bir kız kitapla hiç alakalı olmamasına rağmen evet dikkat çekici. Bunun yanı sıra arka kapağı çok detaylı buldum, yani neredeyse bir kitabın sonunu söylemediği kalmış. Bu kadar bilgi çok fazla spoi olmuş gibi geldi bana :( Bu arada yukarıda verdiğim linkten baktığınızda kitapların orijinal kapaklarını daha çok sevdim. Biçimsel özelliklerine bakacak olursak kitabın; kitap ismi, editör bilgileri ve yine kitap isminden sonra kitap ilk bölümle başlıyor. Kitap bölümler halinde ve kitabın üç ana karakterinin ağzından bölüm bölüm değiştirilerek kaleme alınmış ve bir sonsöz ile de serinin ilk kitabı bitirilmiş. Kitabın son sayfalarında ise değişik kitapların birer sayfalık tanıtımları yer alıyor.
Kitabın konusuna gelelim: Lily ve ikiz kız kardeşi otizmli Melanie, Amerika'ya yayılan genetik uzmanlarının yanlışlıkla yaydığı bir gen yüzünden mutantlaşan ve insan etiyle beslenen canavar Tickler ve insan kanı için vampirlerle dolu karantina günlerinde yalnız başlarında bir üniversite binasına yapılan karantina güvenlik çiftliğinde fen binasının ücra köşelerinden birinde saklanmaktadırlar. Beş aydır ülkedeki tüm ergenlerin toplandığı bu çiftliklerden birinde kalmakta ve günlerini sakin bir şekilde geçirmektedirler. Çiftlikte tutulan bu Yeşiller, düzeni bozduklarında ya da İşbirlikçilerin ya da Dekanın sinirini bozduklarında acımasız ve insandan türeyen vahşi Ticklere yem olarak atılmaktadırlar. İşte böyle bir çiftlikte sonlarının ne olacağını bilmeyen Lily, kız kardeşiyle kaçış planları yapmaktadır. Gereken malzemeleri zor da olsa toparladığı günlerde eski sınıf arkadaşı Carter ile karşılaşır ve Carter'ın onu aradığını öğrenir. Birlikte kaçmaya çalışan bu üçlüye Joe ve McKenna'nın da katılmasıyla ve de bir vampirin rehberliğinde bu zor yolculuk başlar. Kaçışları esnasında ise yalnız olmayacaklardır, çünkü anlaşmaya uymayan Dekan, İşbirlikçiler ve vahşi Tickler onları anbean takip etmektedirler...
*
Kitabın konusu biraz vahşi ve ürkütücü bir distopya modelini konu alıyor. Bu nedenle böyle kitapları gerçekten sevmediğimden benim için süper bir okuma olduğunu söyleyemeyeceğim. Özellikle bazı mide bulandırıcı yeme sahnelerinde okumamı sonlandırmak zorunda kaldım.
Kitabı okumamın neden bu kadar uzun sürdüğünü sormayın, ben de bilmiyorum. Aslında okuma hızımda ve seviyemde ciddi düşüşler var, çok üzülüyorum bu duruma. Özellikle yeni bir kitabı seçme değil ama okumaya başlama ve kitaba giriş yapma kısımlarım nedense çok uzun sürüyor. Bir türlü başlayamıyorum kitaba. Önceki kitabı bitireli üç dört gün oluyor hatta bu süre bazen bir haftaya bile çıkıyor, ama nedense ben kitaba başlayamıyorum. İlk etapta da kitaba adapte olamıyorum. Bu nedenlerle bu kitaba başlamam da oldukça uzun sürdü, ancak nihayet bitirebildim ve elimdeki kitapları okumaya devam edeceğim. Siz benim bu sorunlarımı göz ardı ederseniz rahat üç günde biter bu kitap :))
Neden bir günde değil de üç günde diye soracak olursanız; yazarın kaleminden diyebilirim. Bir distopya olmasına rağmen ne yazık ki araya giren duygusal anlatılar ve her bir karakterin iç dünyası akıcılık diye bir şey bırakmamış ortalıkta. Sadece birkaç aksiyon sahnesinde akıcılık var, onun dışında pek fazla aksiyon ve macera beklemeyin :(
*
Kitapta günlük bir dil kullanılmış, özel bazı kelimeler de italik yazılmış. Yine kitap bölüm başlıklarında da italik ve çok güzel bir yazı stili kullanılmış. Kitap için özenildiği belli oluyor :)
Distopya dediğim gibi çok okuduğum bir tür değil ve bu türde en çok Açlık Oyunları'nı seviyorum. Bu arada Açlık Oyunları'nın üç kitaplık serisini yorumladığım bir yazım var, şuradan ulaşabilirsiniz. Aynı şekilde bir distopyadan ya da şöyle diyeyim serinin ilk kitabından ben daha fazla aksiyon ve macera beklerdim, ilk iki yüz sayfa neredeyse hiçbir şey olmadı, asi ve şüpheci kızımızı ikna etmekle epey uğraştık, bu arada oralarda bana gınalar geldi yani, her neyse ikna oldu, sonra başlarına bir sürü şey geldi ama aksiyon sahneleri çok kısa, öncesi ve sonrası sahneleri ise çok uzun tutulmuştu. Yine karakterlerin duygusal durumları üzerinde çok duruluyordu. Kitapta bir dengesizlik hali söz konusuydu. Bir de Amerika ne ara bu hale geldi diye sormayın, kitapta hiçbir şekilde sizi bilgilendirecek bir bilgi yok. Aralarda artık diyalogların izin verdiğince karakterlerin ağzından bilgileniyorsunuz o kadar. Distopyalarda özellikle normal ve güncel durumun nasıl bu hale geldiğinin kısacık anlatılması ya da hiç anlatılmaması ya da karakterlerin ağzından bilgi kırıntıları yoluyla anlatılması bence yanlış. Özellikle bu kısımların bence okura aktarılması ve kitabın buradan başlatılması gerekiyordu. Yine Lily ve Melanie'nin ailesine ilişkin özellikle anne veya babasına ilişkin de neredeyse hiç bilgi yok. Yine kitabın isminin Çiftlik olmasına rağmen Çiftlik hakkında birkaç tasvirden başka bir şey yok, oradaki hayat biraz daha anlatılmalı hatta yaşatılmalıydı okura. Üç karakterle dört yüz sayfa okuru oyalamış sadece :(
Kitabı çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim, sadece Amerika anlatılıyor mesela. Ben tüm dünyayı ilgilendiren distopyaları ya da felaket senaryolarını daha çok seviyorum, filmlerde de durum böyle. Örneğin; Yarından Sonra ve 2013 gibi. Çünkü ne bahsettiği eyaletleri biliyorsunuz ne de Amerika'yı, bu da okurken haritayla mı okuyacağız gibi bir soru getiriyor insanın aklına :)))
*
Kitabın ön yüzünde Amerika'dan önce Türkiye'de ibaresi yer alıyor, Amerika'daki bir distopyanın anlatıldığı bir serinin ilk kitabının Türkiye'de çıkmasını pek anlayamadım ama yine de sevdim :)
Kitapta çok fazla diyalog vardı ve bu diyaloglar bir süre sonra sıkıcı olmaya başladı, yine Lily'nin sonsuz inatçılığı, güvensizliği ve bu kadar sorunun ve Tick'in arasında bile şımarıklığı. Hem de akıcılığa hiçbir katkıda bulunmadı. Genelde sadece diyalogdan oluşan kitapları sevmiyorum, dozu biraz kaçmış gibi geldi bana :)
*
Kısaca söylemek gerekirse, okusanız da olur okumasanız da diyorum ve aldığıma pişman oluyorum :) Çünkü seri şuan yarım kaldı ve gerçekten pek sevmesem de sonu öyle bir bitirildi ki meraktan ölüyorum. Her neyse, bence distopya severler bir bakabilirler ama yukarıda söylediğim sebeplerden ötürü ben seriye devam etmeyeceğim :)
Benim bu kitaba dair yorum ve görüşlerim bu şekildeydi, umarım severek okudunuz. Yeni kitaplarda ve yorumlarında da görüşmek üzere !
Yazımı beğendiyseniz sosyal medyada paylaşmayı ve blogumu sağ üst köşeden takibe almayı unutmayın :) Eğer beni sosyal medyadan da takip ederseniz yeni yazılarımdan ilk haberdar olanlardan olabilirsiniz...
Kitapsız gününüz olmasın,
Sevgilerimle,
H.
H.
Takipte Kalın
0 yorum oku / yaz
Fikrini paylaşırsan çok sevinirim:)))