Merhabalar...
Bloguma hoşgeldiniz... Bloguma ilk kez uğruyorsanız, bu blogda kitap eleştirilerimi, yemek tariflerimi, çeşitli ve özgün hobilerimi, kozmetik, kitap ve ev alışverişlerimi, kendi gardrobumun kombinlerini, kullandığım kozmetik ve kişisel bakım ürünleriyle bu ürünlere dair yorumlarımı, izlediğim ve yorumladığım filmleri bulabilirsiniz... Blogumda keyifli vakit geçirmenizi dileyerek bugünkü yazıma başlıyorum...
Bu güzel Cuma gününde öncelikle 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınızı kutluyorum, özellikle genç nesiller bu bayramın önemini iyi kavramalılar diye de düşünüyorum. Ardından da yarınki Beraat Kandilinizi kutluyorum ve yazıma hemen geçiyorum. Bugün okuduğum son kitabı ve eleştirilerini paylaşmak istedim sizlerle, hadi başlayalım!
*
Kitabımız Martı Yayınları'ndan çıkma ve yaklaşık olarak 432 sayfa... (Cep boy )
Kitabımız benim cep boylar kütüphaneme ait bir kitap, sanırım A101 ganimetlerimden olması lazım... Tam hatırlayamıyorum açıkçası, ama benim kitabım. Tess Gerritsen'i bilmeyen bir polisiye hastası düşünemiyorum, o nedenle benim çok sevdiğim favori yazarlarım kategorisine giriyor kendisi... Yazarın yazdığı pek çok kitap ismini bilirim, bir kaçını da okumuşumdur, o nedenle Çırak adını okumadan Tess Gerritsen ismi beni almaya iten neden oldu diyebilirim. Ancak bundan sonra çok çok methini duymadığım ya da gerçekten ihtiyaç duymadığım kitapları almama kararı aldım, satın alacağım kitapların benim için gerçekten bir anlamı olsun ve hayatım boyunca hayatımın bir parçası olsun ve ben nereye gidersem oraya gelsin istediğimden polisiye arşive şimdilik kısa bir ara veriyorum, zira elimde nereye koyacağımı bile bilmediğim kolilerce kitap var :(
Kitabımızın ön ve arka kapakları tasarım açısından bence başarılılar, beyaz ve kırmızı rengin hakim olduğu kitabımızda siyah renk de ilave edilerek muhteşem bir üçleme oluşturulmuş. Birkaç önemli kaynak yorumu da eklenerek okurun kitabı alması neredeyse zorunlu hale getirilmiş. Ön ve arka kapağı sevdim diyebilirim.
Kitabın biçimsel özelliklerine geçelim: İlk sayfada kitap ismi, ikinci sayfada editör vs. bilgileri, sonrasında bir kitap ismi daha sonrasında Atıf, Teşekkür ile kitaba giriş yapılıyor. Kitap bölümler halinde yirmi altı bölüm olarak yazılmış. Bölümler numaralarla isimlendirilmiş.
Kitabımız bir devam kitabı aslında, Rizzoli & Isles serisi bildiğiniz gibi CNBC-E'de dizi haline getirilen bir seriydi, ilk olarak orada görüp daha sonra uyarlandığını öğrenmiştim ben. Meşhur bir serisi yazarımızın, ve bundan önce de Cerrah isimli bir kitabın devamı niteliğindeydi elimdeki kitap. Vikipediden şimdi aldığım bilgilere göre Rizzoli & Isles serisi tamı tamına 11 kitaptan oluşuyor; Cerrah, Çırak, Günahkar, İkiz Bedenler, Siliniş, Mefisto Kulübü, Ruh Koleksiyoncusu, Buz Gibi Soğuk, -Freaks, Sessiz Kız, -John Doe, Sona Kalan, Diriliş. Bu seriden okuduğum ilk kitap bu oldu, ama ben Cerrah'ın methini daha öncesinden de duymuştum zaten, bu nedenle aşinayım. Yazarın daha önceden Kan Gölü isimli kitabını da okumuştum, bir zamanlar sanırım 2012-13 yılları arasında Bakırköy'de otururken banliyö trenlerinin orada duran seyyar kitapçılara dadanmıştım, o esnada beş liraya kiraladığım bir kitaptı hatta ! Ancak seriye yeni başlamış olsam da Rizzoli ve Isles'i diziden tanıyorum.
Kitabımızın konusuna gelecek olursak; Cerrah Rizzoli ile yaşadığı sıra dışı saatlerden sonra hapse tıkılmıştır, ancak Rizzoli'nin kabusları halen devam etmektedir. Bir yandan cinayetlerle uğraşan bir yandan da kabuslarına son vermeye çalışan Rizzoli, bir gün bir cinayet davasına görevlendirilir, bu cinayet davası Cerrah'ın katliamlarına oldukça benzer bir şekilde işlenmiştir, ancak burada evli bir kadın hedef alınmış ve kocası korkunç dakikaların ardından öldürüldükten sonra kadın kaçırılmıştır. Bu davanın Cerrah'ın katliamlarına benzer olup olmadığı sorgulanırken ve cinayet aydınlatılmaya çalışılırken ortaya birden gıcık bir FBI ajanı çıkar ve davaya dahil olur. Cinayetler seri halde devam etmektedir, Cerrah ise ininden kaçıp avının peşine tekrar takılmak istemektedir, yarım bıraktığı işlemleri tamamlamak ve Rizzoli'nin hayatına geri dönerek onu öldürme planları kurmaktadır. Tüm bunlardan habersiz olan Rizzoli davadan davaya koşarken bir gün Cerrah Warren Hoyt hapisten kaçar, ve benzer cinayetleri işleyen ortağıyla buluşur, canavarlar birken iki olmuştur. Şimdi Rizzoli hayatını iki canavara karşı savunmak zorundadır...
Açıkçası ilk kitabı okumadan ikinci kitabı okumak ve kitabın üzerinde bangır bangır bir seri kitabı olduğu yazarken bu kitabı almak herhalde benim gibilerin işidir, daha önce buna benzer pek çok okumalarım oldu, çok eleştirildiğim ve yorum aldığım Mefisto Çıkmazı isimli kitap gibi. İlk kitabı okumadan ikinci kitabı okumak, ikinci kitapta her ne kadar çok ilk kitaba dair ipucu verilmiş ve konudan kısaca bahsedilmiş olsa bile bence yeterli olmuyor, kendinizi bir boşlukta hissediyorsunuz, örneğin bu kitapta, ben Rizzoli'nin psikolojisini okudum ama ne yaşadı bilmiyordum. Bu kısım benim için muamma olarak kaldı, tek bildiğimiz Rizzoli'nin avuçlarına bıçak ya da neşter saplaması. Bunun dışında olay hakkında hiç fikrimiz yok, sizlere ilk kitabı okuyarak seriye başlamanızı tavsiye ederim.
Bence polisiye kitaplar içerisinde seri katil kitapları ayrı bir yer tutuyorlar ve ayrı birer öneme sahipler ancak yine de olumsuz bazı yönleri de var: Cerrah gibi sürekli aynı tip cinayet işlemeleri ve kitap boyunca asla yakalanamamaları gibi. Bunlar beni sıkan şeyler, oyalandığımı düşündüren şeyler, o nedenle pek sevmiyorum ama siz elbette farklı düşünebilirsiniz. Bu kitapta da yine detaylar farklı olsa da özünde pek çok şey aynıydı ve Rizzoli'nin dünyasına çok ama çok fazla yer veriliyordu. Bence serinin adı Rizzoli & Isles değil de sadece Rizzoli olmalıydı, çünkü Isles'ı kitap boyunca neredeyse iki kere falan okuyabildik!
Kitabın başlarından son on sayfasına kadar cinayetten başka bir şey okumadık, son on sayfadaysa bence en azından yetmiş seksen sayfayı kaplaması gereken sonuç kısmını okuduk, evet gerçekten de on sayfa bile tutmadı her şeyin olup bitmesi ve sonuç tam bir hüsran! Ben o kadar psikolojik problem yaşasaydım sonunda o katil herife yapacaklarım bir kurşundan fazlası olurdu, Rizzoli gibi ateşli birinden de bunu beklerdim açıkçası ama o karakterinin tam tersi bir hamle yaptı, bunu biraz da serinin devam kitabı için yapmış gibi geldi bana. Sonuçta katili yaşatmak için başka hiçbir sebebi yoktu ki?
*
Kitabın dili günlük konuşma dili olsa da yazarın bir tıpçı olmasından dolayı inanılmaz fazla tıbbi terim, otopsi, rapor vs. vardı, bunlar belirli bir süre sonra gerçekten sıkıcı oluyor, benim gibi tıbbi terimlerden hoşlanmıyorsanız kitabı tavsiye edemeyeceğim.
Bu kitabın öncesinde bir de Türk polisiye okumuştum, Beyoğlu'nun En Güzel Abisini. Hemen ardından da Amerikan edebiyatını okuyunca arasındaki farklar daha bir ortaya çıktı gibi. Bu kitapta Amerikan polisiyesini net bir şekilde görebiliyoruz, aynı şekilde Ahmet Ümit kitaplarında da Türk polisiyesini. Böyle bir okuma şeklini uygulamanızı öneririm, böylece hangi tür kitaplardan daha çok hoşlandığınızı daha kolay anlayabilirsiniz ^^
*
Kitap genel olarak çok akıcı bir kitaptı, birkaç güne bitirmeniz çok olası. Uzun cümleler olmadığı için rahat bir şekilde okuyabilirsiniz, kitabın çoğunda diyalog hakim. Bunun dışında Amerika'dan şahane manzara tasvirleri ile karakter tasvirleri de başarılı.
Rizzoli ve Isles serisi dediğim gibi dizi haline getirildi, ama ben kitaptaki Rizzoli ile dizideki Rizzoli'yi ve yine dizideki Isles ile kitaptaki Isles'i birbirine hiç benzetemedim ve hiç yakın değillerdi dizideki gibi. Zorlama olarak bir ya da iki diyalogları oldu, o da prosedür icabı. Bu bakımdan dizideki ikiliyi daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.
*
Katliam şeklindeki cinayetlerle yine çok fazla kanlı cinayetleri sevmiyorum kitap içerisinde, evet belki insanın en temel iki içgüdüsünden birine vurgu yapılıyordu ama yine de her şey biraz zarif olmalı, cinayet bile. Örnek olarak Holmes'ün baktığı davalar ile Christie'nin kalemine bakalım: İkisinde de cinayetler bile zariftir. Gerçi bu modern edebiyatı onlarla bir tutamayız elbette ama yine de ben böyle cinayetleri gerçek hayatta yaşanmış olsa bile okumak istemiyorum.
Kitapta gerçekten de en temel içgüdülerimizden ikisine vurgu yapılıyordu, biri elbette daha öndeydi, öldürmek ve cinsellik. İkisi de cinayetlerle harmanlanarak insanın aslında nasıl bir hayvan olabildiği, insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerine değiniliyordu.
*
Kitapta Çırak'ın kimliği kitap sonuna kadar gizlense bile sonunda o kadar alelacele geçilmişti ki şaşırdım!
*
Kitabı beğendim fakat ilk kitabı okuyup öyle okumak isterdim, acele ettim :( Tıbbi terimlere ve iğrenç cinayetlere dayanabilecekseniz eğer, tavsiye edebilirim ama genel olarak polisiye sevmeyenleri daha da iğrendirecek bir kitap olabilir, arada kaldım :(
Bloguma hoşgeldiniz... Bloguma ilk kez uğruyorsanız, bu blogda kitap eleştirilerimi, yemek tariflerimi, çeşitli ve özgün hobilerimi, kozmetik, kitap ve ev alışverişlerimi, kendi gardrobumun kombinlerini, kullandığım kozmetik ve kişisel bakım ürünleriyle bu ürünlere dair yorumlarımı, izlediğim ve yorumladığım filmleri bulabilirsiniz... Blogumda keyifli vakit geçirmenizi dileyerek bugünkü yazıma başlıyorum...
Bu güzel Cuma gününde öncelikle 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınızı kutluyorum, özellikle genç nesiller bu bayramın önemini iyi kavramalılar diye de düşünüyorum. Ardından da yarınki Beraat Kandilinizi kutluyorum ve yazıma hemen geçiyorum. Bugün okuduğum son kitabı ve eleştirilerini paylaşmak istedim sizlerle, hadi başlayalım!
*
Kitabımız Martı Yayınları'ndan çıkma ve yaklaşık olarak 432 sayfa... (Cep boy )
Kitabımız benim cep boylar kütüphaneme ait bir kitap, sanırım A101 ganimetlerimden olması lazım... Tam hatırlayamıyorum açıkçası, ama benim kitabım. Tess Gerritsen'i bilmeyen bir polisiye hastası düşünemiyorum, o nedenle benim çok sevdiğim favori yazarlarım kategorisine giriyor kendisi... Yazarın yazdığı pek çok kitap ismini bilirim, bir kaçını da okumuşumdur, o nedenle Çırak adını okumadan Tess Gerritsen ismi beni almaya iten neden oldu diyebilirim. Ancak bundan sonra çok çok methini duymadığım ya da gerçekten ihtiyaç duymadığım kitapları almama kararı aldım, satın alacağım kitapların benim için gerçekten bir anlamı olsun ve hayatım boyunca hayatımın bir parçası olsun ve ben nereye gidersem oraya gelsin istediğimden polisiye arşive şimdilik kısa bir ara veriyorum, zira elimde nereye koyacağımı bile bilmediğim kolilerce kitap var :(
Kitabımızın ön ve arka kapakları tasarım açısından bence başarılılar, beyaz ve kırmızı rengin hakim olduğu kitabımızda siyah renk de ilave edilerek muhteşem bir üçleme oluşturulmuş. Birkaç önemli kaynak yorumu da eklenerek okurun kitabı alması neredeyse zorunlu hale getirilmiş. Ön ve arka kapağı sevdim diyebilirim.
Kitabın biçimsel özelliklerine geçelim: İlk sayfada kitap ismi, ikinci sayfada editör vs. bilgileri, sonrasında bir kitap ismi daha sonrasında Atıf, Teşekkür ile kitaba giriş yapılıyor. Kitap bölümler halinde yirmi altı bölüm olarak yazılmış. Bölümler numaralarla isimlendirilmiş.
Kitabımız bir devam kitabı aslında, Rizzoli & Isles serisi bildiğiniz gibi CNBC-E'de dizi haline getirilen bir seriydi, ilk olarak orada görüp daha sonra uyarlandığını öğrenmiştim ben. Meşhur bir serisi yazarımızın, ve bundan önce de Cerrah isimli bir kitabın devamı niteliğindeydi elimdeki kitap. Vikipediden şimdi aldığım bilgilere göre Rizzoli & Isles serisi tamı tamına 11 kitaptan oluşuyor; Cerrah, Çırak, Günahkar, İkiz Bedenler, Siliniş, Mefisto Kulübü, Ruh Koleksiyoncusu, Buz Gibi Soğuk, -Freaks, Sessiz Kız, -John Doe, Sona Kalan, Diriliş. Bu seriden okuduğum ilk kitap bu oldu, ama ben Cerrah'ın methini daha öncesinden de duymuştum zaten, bu nedenle aşinayım. Yazarın daha önceden Kan Gölü isimli kitabını da okumuştum, bir zamanlar sanırım 2012-13 yılları arasında Bakırköy'de otururken banliyö trenlerinin orada duran seyyar kitapçılara dadanmıştım, o esnada beş liraya kiraladığım bir kitaptı hatta ! Ancak seriye yeni başlamış olsam da Rizzoli ve Isles'i diziden tanıyorum.
Kitabımızın konusuna gelecek olursak; Cerrah Rizzoli ile yaşadığı sıra dışı saatlerden sonra hapse tıkılmıştır, ancak Rizzoli'nin kabusları halen devam etmektedir. Bir yandan cinayetlerle uğraşan bir yandan da kabuslarına son vermeye çalışan Rizzoli, bir gün bir cinayet davasına görevlendirilir, bu cinayet davası Cerrah'ın katliamlarına oldukça benzer bir şekilde işlenmiştir, ancak burada evli bir kadın hedef alınmış ve kocası korkunç dakikaların ardından öldürüldükten sonra kadın kaçırılmıştır. Bu davanın Cerrah'ın katliamlarına benzer olup olmadığı sorgulanırken ve cinayet aydınlatılmaya çalışılırken ortaya birden gıcık bir FBI ajanı çıkar ve davaya dahil olur. Cinayetler seri halde devam etmektedir, Cerrah ise ininden kaçıp avının peşine tekrar takılmak istemektedir, yarım bıraktığı işlemleri tamamlamak ve Rizzoli'nin hayatına geri dönerek onu öldürme planları kurmaktadır. Tüm bunlardan habersiz olan Rizzoli davadan davaya koşarken bir gün Cerrah Warren Hoyt hapisten kaçar, ve benzer cinayetleri işleyen ortağıyla buluşur, canavarlar birken iki olmuştur. Şimdi Rizzoli hayatını iki canavara karşı savunmak zorundadır...
Açıkçası ilk kitabı okumadan ikinci kitabı okumak ve kitabın üzerinde bangır bangır bir seri kitabı olduğu yazarken bu kitabı almak herhalde benim gibilerin işidir, daha önce buna benzer pek çok okumalarım oldu, çok eleştirildiğim ve yorum aldığım Mefisto Çıkmazı isimli kitap gibi. İlk kitabı okumadan ikinci kitabı okumak, ikinci kitapta her ne kadar çok ilk kitaba dair ipucu verilmiş ve konudan kısaca bahsedilmiş olsa bile bence yeterli olmuyor, kendinizi bir boşlukta hissediyorsunuz, örneğin bu kitapta, ben Rizzoli'nin psikolojisini okudum ama ne yaşadı bilmiyordum. Bu kısım benim için muamma olarak kaldı, tek bildiğimiz Rizzoli'nin avuçlarına bıçak ya da neşter saplaması. Bunun dışında olay hakkında hiç fikrimiz yok, sizlere ilk kitabı okuyarak seriye başlamanızı tavsiye ederim.
Bence polisiye kitaplar içerisinde seri katil kitapları ayrı bir yer tutuyorlar ve ayrı birer öneme sahipler ancak yine de olumsuz bazı yönleri de var: Cerrah gibi sürekli aynı tip cinayet işlemeleri ve kitap boyunca asla yakalanamamaları gibi. Bunlar beni sıkan şeyler, oyalandığımı düşündüren şeyler, o nedenle pek sevmiyorum ama siz elbette farklı düşünebilirsiniz. Bu kitapta da yine detaylar farklı olsa da özünde pek çok şey aynıydı ve Rizzoli'nin dünyasına çok ama çok fazla yer veriliyordu. Bence serinin adı Rizzoli & Isles değil de sadece Rizzoli olmalıydı, çünkü Isles'ı kitap boyunca neredeyse iki kere falan okuyabildik!
Kitabın başlarından son on sayfasına kadar cinayetten başka bir şey okumadık, son on sayfadaysa bence en azından yetmiş seksen sayfayı kaplaması gereken sonuç kısmını okuduk, evet gerçekten de on sayfa bile tutmadı her şeyin olup bitmesi ve sonuç tam bir hüsran! Ben o kadar psikolojik problem yaşasaydım sonunda o katil herife yapacaklarım bir kurşundan fazlası olurdu, Rizzoli gibi ateşli birinden de bunu beklerdim açıkçası ama o karakterinin tam tersi bir hamle yaptı, bunu biraz da serinin devam kitabı için yapmış gibi geldi bana. Sonuçta katili yaşatmak için başka hiçbir sebebi yoktu ki?
*
Kitabın dili günlük konuşma dili olsa da yazarın bir tıpçı olmasından dolayı inanılmaz fazla tıbbi terim, otopsi, rapor vs. vardı, bunlar belirli bir süre sonra gerçekten sıkıcı oluyor, benim gibi tıbbi terimlerden hoşlanmıyorsanız kitabı tavsiye edemeyeceğim.
Bu kitabın öncesinde bir de Türk polisiye okumuştum, Beyoğlu'nun En Güzel Abisini. Hemen ardından da Amerikan edebiyatını okuyunca arasındaki farklar daha bir ortaya çıktı gibi. Bu kitapta Amerikan polisiyesini net bir şekilde görebiliyoruz, aynı şekilde Ahmet Ümit kitaplarında da Türk polisiyesini. Böyle bir okuma şeklini uygulamanızı öneririm, böylece hangi tür kitaplardan daha çok hoşlandığınızı daha kolay anlayabilirsiniz ^^
*
Kitap genel olarak çok akıcı bir kitaptı, birkaç güne bitirmeniz çok olası. Uzun cümleler olmadığı için rahat bir şekilde okuyabilirsiniz, kitabın çoğunda diyalog hakim. Bunun dışında Amerika'dan şahane manzara tasvirleri ile karakter tasvirleri de başarılı.
Rizzoli ve Isles serisi dediğim gibi dizi haline getirildi, ama ben kitaptaki Rizzoli ile dizideki Rizzoli'yi ve yine dizideki Isles ile kitaptaki Isles'i birbirine hiç benzetemedim ve hiç yakın değillerdi dizideki gibi. Zorlama olarak bir ya da iki diyalogları oldu, o da prosedür icabı. Bu bakımdan dizideki ikiliyi daha çok sevdiğimi söyleyebilirim.
*
Katliam şeklindeki cinayetlerle yine çok fazla kanlı cinayetleri sevmiyorum kitap içerisinde, evet belki insanın en temel iki içgüdüsünden birine vurgu yapılıyordu ama yine de her şey biraz zarif olmalı, cinayet bile. Örnek olarak Holmes'ün baktığı davalar ile Christie'nin kalemine bakalım: İkisinde de cinayetler bile zariftir. Gerçi bu modern edebiyatı onlarla bir tutamayız elbette ama yine de ben böyle cinayetleri gerçek hayatta yaşanmış olsa bile okumak istemiyorum.
Kitapta gerçekten de en temel içgüdülerimizden ikisine vurgu yapılıyordu, biri elbette daha öndeydi, öldürmek ve cinsellik. İkisi de cinayetlerle harmanlanarak insanın aslında nasıl bir hayvan olabildiği, insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerine değiniliyordu.
*
Kitapta Çırak'ın kimliği kitap sonuna kadar gizlense bile sonunda o kadar alelacele geçilmişti ki şaşırdım!
*
Kitabı beğendim fakat ilk kitabı okuyup öyle okumak isterdim, acele ettim :( Tıbbi terimlere ve iğrenç cinayetlere dayanabilecekseniz eğer, tavsiye edebilirim ama genel olarak polisiye sevmeyenleri daha da iğrendirecek bir kitap olabilir, arada kaldım :(
Kitaba puanım: 4
*
Evet arkadaşlar, bugünkü yazımızın da sonuna geldik, umarım keyifle okumuşsunuzdur, Peki neden yeni yazılarda da görüşmeyelim ? Blogumu GFC'den ( Google Friend Connect'den) - blogumun en altında yer alıyor- takip etmeyi ve Instagram dahil tüm sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın ^^
Yeni yazılarda görüşürüz :))
Sevgiler...
Takipte Kalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fikrini paylaşırsan çok sevinirim:)))